TSK’ya ‘Büyük saldırı’ ve kaynağı

Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelen fiziki saldırı haricinde bana göre 1960’lardan itibaren “örgütlenmeye” başlayan, 1997-1998 döneminde “yurtdışı kaynakları” ile zirve yapan, 2003’te Sülaymaniye’de “sinyal veren” ve 2008 sonrası “açığa çıkan” TSK’ya yönelik BÜYÜK SALDIRIYI ve arkasındaki “iç-dış” örgütlenmeleri doğru analiz etmeliyiz...

Sevgili dostlar, geçmişten bir cümle hatırlayalım; “Bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü lideri olarak yargılanırsa hepimizin vicdanı bundan yara alır, bu hepimizin zekasına da hakaret olur”...

Bu cümle, son dönemde birçok siyasetçi, akademisyen ve kamuoyunda öne çıkan birçok isim tarafından farklı detaylarıyla telaffuz edildi... Bu konuda en önemli vurgu da daha ilk günden, ilk dakikadan itibaren O dönem Başbakan olan Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından yapıldı... Sayın Erdoğan o dönemde şunu çok net söyledi ve ekledi; “bu dalgalar bu ülkeyi boğar”!

Sevgili dostlar, Bugün “YERLEŞİK PARALEL YAPI” örgütlenmesine karşı verilen mücadeleyi anlamak ve bu yapının ucunun nereye kadar gidebileceğini sorgulamak adına biraz geri dönmek ve 2000’li yılların başından itibaren ISRARLA yazdığım bir yazıdan bir bölümü alıntılamak istiyorum...

Bunu yapmadan çok önemli bir detayı belirtmekte büyük yarar var; Clinton döneminden itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve 2001 krizi ile “yönetimi ele alan DERİN AMERİKA”, Başkan Obama’nın da çok ciddi mücadele verdiği -VERMEYE ÇALIŞTIĞI bir yapı. Aşağıdaki yazıda “ABD” diye gördüğünüz vurgular “Amerika’yı değil DERİN YAPILARI” işaret ediyor...

Bakalım 2000’lerin başından itibaren ne söylemeye çalışmışım, aynen paylaşıyorum;

“...TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve ‘yıpratma kampanyası’ yürütüyor? Adım adım gidelim... 1- Bill Clinton Mayıs 1997’de ‘Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü ‘kendi çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin’, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; ‘...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak,yaşamsal çıkarlarımızdan biridir’... 2- Bölgedeki dinamiklerin değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de ‘Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)’ değiştirdi ve ‘aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi’ gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında ‘Ortadoğu’da yerleşme’ derdini yavaş ortaya dökenlerin, ne yapmak istediğini ‘ilk algılayan yapı’ olma özelliğinden kaynaklanıyordu... 3- MASK’ın değişmesi bazı çevreleri rahatsız etti... Bu yapılar, TSK’nın ‘bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Ankara’dan alınmasından’ ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın değiştirilmesi ‘eleştiriliyor’ ve şu ifade kullanılıyordu; ‘...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır’... 4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik özellikle DERİN KÜRESEL YAPILARIN raporlarında; ‘Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin’ küresel yapıların ana çıkarlarının’ bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu... 5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük ‘finansal manipülasyonu’ ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet FİNANSAL-ENTELEKTÜEL KAPASİTESİ yeterli olmadığı ve gerekli siyasi istikrarı gösteremediği için içeriden-dışarıdan atılan adımlar ile ‘pasifize’ edilip, ülke Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde attıkları adımlar ile eridiler. Ve en önemlisi GÜÇLÜ BİR SİYASİ DURUŞ olmadığı için Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başlatılmak istendi... 6- Türkiye’de rejimle ‘düellosu’ olanlar ve Devlet düşmanı eski ‘bazı fraksiyon mensupları’, yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya saldırı da pozisyon alarak, DERİN PLAN içinde olmak üzere harekete geçtiler...”

Sevgili dostlar, Türkiye Cumhuriyeti, bütün kurum ve kuruluşlarıyla Türk Devleti-Milletine yönelen bu saldırının arkasındaki DERİN YAPILANMA ve uzantılarının nereden beslendiğini, sorgulamaya-bulmaya ve özellikle saldırının ana kaynağını çok net olarak tespit etmeye mecburdur! Tekrar ediyorum; BÜTÜM KURUM ve KURULIŞLARI ile...

Önemli not: “Tek başıma kalsam bile bu yapılara karşı savaşacağım” diyerek bu mücadeleyi asla bırakmayan Sayın Cumhurbaşkanımıza bir vatandaş olarak teşekkür etmek istiyorum...