TTK, diðerleri ve yaklaþým alýþkanlýðý

TTK; Milli Eðitim Bakanlýðý Talim ve Terbiye Kurulu’nun kýsaltmasý; diðerlerinden ne kastettiðimi anlatacaðým.

Geçtiðimiz günlerden birinde bir gazetede Talim ve Terbiye Kurulu çalýþanlarýnýn bir direniþ içinde olduklarýný okudum; TTK’da yapýlan ve yapýlmasý planlanan deðiþiklikleri protesto etmek için, “kurumlarýna sahip çýkmak için” Bakanlýðýn önünde gösteri yapýyorlar.

TTK’da yapýlmasý düþünülen deðiþikliklere farklý siyasi gruplar da kendi siyasi konumlarýna göre tepki veriyorlar, pozisyon alýyorlar; bir kesim TTK’nýn þöyle olmasýný, baþka bir kesim de böyle olmasýný istiyor, tartýþýp duruyorlar.

Oysa, muhtemelen, tartýþýlmasý gereken þey bambaþka; tartýþýlmasý gereken þey insanlarýn düþünce ve tepki alýþkanlýklarý, açmaya gayret edeceðim.

Geleneksel kemalistler Talim ve Terbiye Kurulu’nun malum istikamette görev yapmasýný, siyasal iktidara daha yakýn kesimler ise daha farklý bir yaklaþým içine girmesini istiyorlar.

Ancak, kimse “bu Talim ve Terbiye Kurulu’na ne gerek var, bu kurum kaldýrýlsa MEB iþini yapamaz mý?” sorusunu sormuyor.

Bu sorunun sorulmamasýnýn altýnda farklý saikler yatabilir.

Bir ihtimal, hem geleneksel kemalist kesim, hem de bugünkü siyasal iktidara daha yakýn olan kesim yani bugün ortada gördüðümüz iki temel akým, ortada hazýr örgütlenmiþ, kadrolarý olan, kurumsallaþmýþ ama neye hizmet ettiði artýk biraz karýþýk bir yapý varken bu yapýyý ben kendi ideallerim doðrultusunda kullanayým demek istiyor ve TTK’nýn tümüyle ortadan kaldýrýlmasýnýn yerine bu yapýnýn kendi istikametlerinde bir iþlev üstlenmesini arzu ediyor.

Bu ihtimal siyaseten akla yakýn duruyor ama kanýmca en güçlü ihtimal bu deðil.

Ýþin özünde, benim de bugünkü “eðitim” yazýmda vurgulamak istediðim baþka bir konu yatýyor düþüncesindeyim.

Bu konu da yazýmýn baþlýðýnda vurguladýðým “düþünce alýþkanlýðý” meselesi.

Kimse alýþýlmýþ ama artýk iþlevi çok kuþkulu, en azýndan hukuk devleti ile iliþkisi sorunlu bir yapýyý ortadan kaldýrmayý aklýna getirmiyor, mevcudu bir biçimde kullanmak istiyorlar, çünkü eðitim süreçlerinde zihin dünyalarý yeni bir þeye hep kapalý kalmýþ, býrakýlmýþ.

Eðitim de zaten insanlarý, hepimizi bu doðrultuda yani yeni bir þey kurgulamamak üzerine þartlamýþ.

Kadim toplumsal yapý da buna uygun; “icat çýkarma sakýn” lafý bir çin ya da hint deyimi deðil.

YÖK Kanunu deðiþiyor ama YÖK’ü düzenleyen anayasa maddeleri deðiþmeden deðiþiyor yani aslýnda pek deðiþmiyor; unutmayalým, Anayasa’nýn YÖK maddelerinde yükseköðretimin devletin gözetim ve denetiminde yapýlacaðý türkçesi rahatsýz edecek ölçüde çok kullanýlýyor ama bu cendereye kimse el atmýyor, kimse YÖK kaldýrýlsýn demiyor da yaklaþýk herkes YÖK Kanunu þöyle ya da böyle olsun diyor.

Kimse Milli Güvenlik Kurulu’na ne gerek var demiyor da MGK’da siviller ve askerler nasýl otursunu tartýþýyor.

Kimse DÝB’e (Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý) demokratik, laik bir hukuk devletinde ne gerek var demiyor ama sünni kesim de, alevi kesim de DÝB þöyle ya da böyle olsun diye konuþuyor.

Bu örnekleri sonsuza kadar çoðaltabiliriz.

Bu tuhaf durumun altýnda yukarýda belirttiðim gibi mevcut bir yapýyý siyaseten kullanmak arzusu kadar önümüze sunulan mönüden daha farklý bir þeyi talep etmenin aklýmýza gelememesi yatýyor kanýsýndayým.

Þartlandýrma temelli eðitimin düþünce yapýlarýmýzý iðdiþ ettiðini düþünüyorum.

twitter.com/KarakasEser