Eric Hosbawm’ýn ‘Tuhaf Zamanlar’ adýný taþýyan kitabýnda anlattýðý gibi soðuk savaþ yýllarý Avrupa’da bittiðinde, ortaya bambaþka bir Avrupa çýkmýþ, hiç bir þeyin eskisi gibi olamayacaðý bir dönem baþlamýþtý.
Bu tuhaf zamanlarýn farkýna varan entellektüeller, gazeteciler, yazarlar konumlarýný korudular, ama farkýna varamayanlar çok kýsa bir sürede unutuldular.
Avrupa’nýn entelektüel zeminini ve sanat ortamýný yüzyýl boyunca boyunca etkileyen ünlü Sosyalist düþünürlerin, yazarlarýn entelektüellerin etkileri zayýflamýþ, çoðu üyesi olduðu komünist partilerle derin görüþ ayrýlýklarý yaþamýþtý. Soðuk savaþ yýllarýnda yazýp çizen bu kesimin, Avrupa’da baþlayan yeni döneme iliþkin fikri hiçbir hazýrlýklarý yoktu.
Deðiþimi kavrayamadýlar ve iþlerinden güçlerinden oldular.
Avrupa Tuhaf Zamanlar’dan geçip, kendi soðuk savaþýný bitirirken, Türkiye o yýllarda kendi soðuk savaþýný daha muhkem hale getirmekle meþguldü.
Anadolu burjuvazisi tarih sahnesine çýkmadýðý, kentlere göç ve kentlerin mekansal bölünmesi, bu bölünmenin yarattýðý siyasi ve sosyal sonuçlar henüz siyaset sahnesine tahvil edilemediði için, Ýstanbul burjuvazisi medyayý, Kürt savaþýný, siyaseti kontrol altýnda tutabiliyor gazete köþeleri bu düzene hiçbir itiraz yöneltmeyenlerle dolduruluyordu.
O dönemin gazete patronlarýndan, mesela Dinç Bilgin’in zaman zaman medyaya yaptýðý açýklamalarý okuyup ta insanýn utanç duymamasý imkansýzdýr.
Þimdi basýn özgürlüðü diye kýyameti koparanlarýn kiþisel hayat hikayelerine bakýnýz.
Hiçbir sýkýntýlarý olmamýþ,doðru kovulmuþlar bazen, ama bu kovulmalar bile iþlerine daha fazla yaramýþ, isimlerini büyütmüþ, servetlerine servet katmýþlar.
Siyasilerin mal beyanýnda bulunmasý gibi, þu özgürlükçü demokrat gazeteciler bir gün mal beyanýnda bulunsa da halk öðrense, aradaki uçurumu, ve o mal beyanlarýnda ortaya çýkacak servetlerin gazetecilikle filan elde edilemeyeceðini dünya alem görse.
Sonra meraklý biri çýkýp, ‘Bu Savaþ Yaþanýrken Hangi Gazeteci Ne Kadar ve Nasýl Kazandý ‘ diye bir araþtýrma yapsa..
Ancak o zaman gazetecilik mesleðinin ahlaki ilkelerini tartýþmak mümkün olabilir.
Türkiye tuhaf zamanlardan geçiyor. Bu tuhaf zamanlarýn bedelini ödemeye veya bedeline katlanmaya hiç tahammül edemiyorlar. Ýþin bütün faturasýný Baþbakan’a kesiyor ve muhalefet cephesinin amigoluðunu yapýyorlar. Siyasi her sorunu, Kürt sorununu, Alevi sorununu, geçmiþle yüzleþme ve hesaplaþma meselelerini, Suriye’deki Kürt siyasi varlýðýný Baþbakan ve hükümete verebileceði zarar üzerinden okuyorlar. Gazeteci gibi deðil, soðuk savaþ yýllarýnýn etki ajanlarý gibi davranýyorlar.
Kürt sorunu normalleþirken, savaþ çýðýrtkanlýðý yapýyorlar.
Türkiye’yi haksýz yere dünyaya þikayet ediyor, ilanlar verip duruyorlar.
Türkiye iþgale uðrasa zil çalýp oynayacaklar, nefretleri ve kinleri o ölçüde büyük ve tehlikeli..
Uludere’de emri Baþbakan verdi yalan ve iftirasýný yayýp duruyorlar, ama cumhuriyet tarihinin en kanlý ve en insafsýz cinayetlerinden biri olan Musa Anter- cinayet davasý Diyarbakýr’da görülürken, ‘Musa Anter’in ölüm emrini Erdoðan verdi’ diyemedikleri için herhalde bu davayý görmüyorlar ve duymuyorlar bile.
Ýkinci dünya savaþýnýn bittiðinden habersiz Japonya’da ormanlarda saklanan gariban askerler gibiler diyeceðim ama, bizim orduda bile bunlara benzeyen kimse kalmadý.
Türk ordusu bugün Türkiye’nin tuhaf zamanlarýný, bu geçiþ ve deðiþim dönemini en iyi anlayan kurumudur.
Ama bir ayaðý dünyanýn bir ucunda bir ayaðý Türkiye’de olan ne bu gazeteciler, ne Ýstanbul burjuvazisi bu deðiþimin farkýnda.
Baþbakan’a bir telefonla her þeyi hallettikleri devri-saadet günlerini, eski zamanlarý özlüyorlar.
Ama bilmiyorlar ki o günler geri gelmeyecek.
Erdoðan bugün olur yarýn olmaz, ama Türkiye toplumu daha nice Erdoðanlarý tarih sahnesine taþýyabilecek bir toplum haline geldi.
Bu büyük hakikate karþý çýkmaya ve muhalefet etmeye elbette herkesin hakký var. Demokrasi ve özgürlükler adýna var. Ama bu adamlarýn yaptýðý bu hakka kullanmak mý acaba?
Ne gezer, keþke olsa!