Tunus’ta son bir kaç gündür yaþananlar bir zamanlar Türkiye’de yaþananlara çok benziyor. Önde gelen bir siyasetçi ama ayný zamanda saygý da duyulan bir kanaat önderi kimliði belirsiz kiþilerce öldürülüyor ve insanlar sokaklara dökülüp dini referanslarý güçlü iktidar ortaðý Ennahda partisini sorumlu tutuyor.
Týpký Uður Mumcu’nun öldürülmesinden Ýran’ýn, Danýþtay cinayetinden de AK Parti iktidarýnýn sorumlu tutulmasý gibi. O zaman Türkiye’deki cinayetlerin arkasýnda kimin olduðunu bilmiyorduk. Þimdi de Tunus’takilerin arkasýnda kimin olduðunu bilmiyoruz.
***
Ama gerçeði bilmememiz tahmin etmemize ve tahminlerimizi siyasi arzularýmýz doðrultusunda kullanmamýza engel olmuyor. Türkiye’de pek çok insan cinayetlerin arkasýnda kimin olduðuna emindi. Çünkü onlarýn olmasýný arzu ediyorlardý. Koca koca hakimler bile cinayetlerden hükümeti sorumlu tutmuþtu.
Evet, cinayetler beklenen siyasi sonucuna ulaþamadý. Ama insanlar sokaklara döküldü, medya üstünden hükümet yýpratýlmaya, post-modern de olsa bir müdahaleye zemin hazýrlanmaya çalýþýldý. Bu senaryo Türkiye’de bilinçli ya da bilinçsiz çok tekrarlandý.
Sadece hükümet yýpratmak, darbe yapmak için deðil, barýþ süreçleri kesintiye uðratýlsýn diye de pek çok cinayet iþlendi. Bazen asker öldürüldü, bazen de PKK’lý. Ama sonunda Türkiye öðrendi, baþkalarýnýn hazýrladýðý tuzaklara düþmemeye baþladý. Paris’te iþlenen cinayetler bizim için bir dönüm noktasýydý.
Ancak Tunus için ayný þeyleri söylemek mümkün deðil. Tunus bizden çok daha kýrýlgan, siyaseti uzlaþmaya çok daha az açýk bir ülke. Laikler, Selefiler’den ve onlara hoþgörüyle baktýðýný düþündükleri Ennahda’dan çok çekiniyorlar, yaþam tarzlarýnýn deðiþeceðinden endiþeleniyorlar.
Demokratikleþmek istiyorlar fakat demokratikleþmenin beraberinde ortaya çýkartacaðý kimlik taleplerinden rahatsýzlar. Onlar demokrasi olsun ama her þey bizim istediðimiz gibi olsun istiyorlar. Muhataplarýnýn da onlarýn hak ve yaþam tarzý talepleri konusunda hassasiyet gösterdiklerini söylemek çok zor.
Baþka bir deyiþle Türkiye ile Tunus arasýnda süreç açýsýndan benzerlik var. Olan bitene baktýðýnýza “dejavu” diyeceðiniz geliyor. Fakat içerik çok farklý. Ennahda AK Parti’yi örnek alýyor ancak AK Parti deðil. Zaten ordu da bizimki gibi siyasi anlamda güçlü deðil.
Bu yüzden Türkiye’den Tunus’a bakýp yanýlmak, süreçle özü birbirine karýþtýrmak mümkün. Oysa Tunus’ta Türkiye görmek, orada olanlardan Türkiye için dersler çýkartmak son derece yanlýþ. Benzerlik sadece olaylarýn doðurabileceði muhtemel sonuçta.
Zaten bizi de ilgilendirmesi gereken bu sonuç. Unutmayalým ki Tunus’un kýsa demokrasi macerasý sekteye uðrarsa Mýsýr’da da uðrar, baþka ülkelerde de. En önemlisi de Suriye’deki rejim deðiþikliði suya düþer. Tarihin doðru tarafýnda yer alalým derken kendimizi yanlýþ tarafýnda buluruz.
Ne de olsa Tunus “Arap Baharý” açýsýndan sembolik bir ülke. Deðiþimin fitili burada ateþlendi, ilk muhalefet burada örgütlendi, ilk muhalif kendini burada yaktý ve ilk “devrim” bu ülkede gerçekleþti. Ýlk çöküþ de burada yaþanýrsa deðiþime duyulan güven sarsýlýr ve tarih bu bölgede baþka türlü akar.
***
Tunus da bu tür bir çöküþe ziyadesiyle müsait bir ülke. Hem siyasi fay hatlarý çok derin, hem de turizme dayalý ekonomisi en ufak bir sarsýntýdan etkilenmeye çok müsait. Ayrýca bölge içi ve bölge dýþý pek çok aktör de deðiþimin hýzýndan ve getirdiklerinden hiç memnun deðil.
Tunus çökerse, Mýsýr eskiye dönerse Körfez’deki Arap ülkeleri de, Ýran da, Suriye de rahat eder. Ýsrail’in Camp David düzeninin biteceðinden korkmasýna, Suriye’deki bilindik düþman yerine bilinmediðinin geleceðinden çekinmesine gerek kalmaz. Bana öyle geliyor ki Rusya, Amerika ve hatta Avrupa’da pek çok ülke de rahat nefes alýr.