Tuncel Kurtiz’e mermerden, granitten, anýtmezarlar yaptýrmak isteyen duyarlýlýktan, saygýdan, kültürden ve görgüden nasibini almamýþlara bir serzeniþ yazýsý bu. Hiç mi utanmýyorsunuz bu þekilde reklamýnýzý yapmaya çalýþmaktan? Ne hakkýnýz var daha kaybýnýn acýsý bu kadar tazeyken ailesini ve yakýnlarýný üzmeye! 27 Eylül’de dolacak senesi, býrakýn da huzur içinde analým onu.
Amatör - profesyonel habercilere de bir serzeniþim var: Siz ne diye alet oluyorsunuz bu reklam yapma heveslilerine? Haber istiyorsanýz ben vereyim: Tuncel Kurtiz’e bir incir yeter. Bu mevsimde incir yemeye doyamadýðýný bilir miydiniz? Geçenlerde bir seveni tek bir incir býraktý mezarýna, sevgili eþinin gözleri doldu bu zarif jest karþýsýnda. Baþucundaki taþa onun ismini yazýp býrakan da bir seveni, ailesi kýyýp da kaldýrmýyor onu. Çiçekler dikiyorlar, kýþýn mandalina koyan da oldu sevdiðini bilerek... “Sulamak kýsmet olmuyor,” diyor eþi, her gittiðinde ýslakmýþ mezar...
Kurtiz’e kendisinin asla tasvip etmeyeceði görkemli mezarlar layýk görenler, bu yaptýðýnýzýn küstahlýk ve fýrsatçýlýk gibi algýlandýðýnýn farkýnda deðil misiniz? Sakýn duyarlýlýk diye tanýmlamaya kalkmayýn çünkü ne Tuncel Aðabey’i tanýyorsunuz ne dünya görüþünü anlamýþsýnýz! Ayrýca ne vasiyetinden haberiniz var ne de ailesinden daha yakýnsýnýz ona! Böyle olmadýðýnýz halde kendinize bir paye biçerek demeçler vermeniz, ailesini arayýp tekliflerinizle rahatsýz etmeniz saygýsýzlýk olmuyor mu? Anadolu’nun kendine özgü bir kültürü var; bilmiyorsanýz sorup öðrensenize bir yýl dolmadan mezar yaptýrmama geleneðini. Toprak sýk sýk sulanýr ki sýkýlaþsýn ve mezar çöksün; hiç mi duymadýnýz?
Tuncel Aðabey, gömülü olduðu o köy mezarlýðýnda, aðaç gölgelerinin altýnda, her gün kilometrelerce yürüyüþ yaptýðý doðanýn kucaðýnda, çiçeklerin altýnda yatmayý isterdi. Topluma mal olmuþ her kiþiliðin o kocaman kabirlerde yatmasý gerekmez. Bu bir görgü meselesidir. Tuncel Kurtiz misali sanatçýlar, düþünürler yaþadýklarý gibi tevazu içinde yatmayý tercih eder. Sizin ona layýk olduðunu sandýðýnýz mezar tipini sevmezdi o. Aðaçlarý severdi. Çiçekleri severdi. Topraðý severdi. Kaz Daðlarýnýn temiz havasýný ve suyunu severdi. Sizin onu yatýrmak istediðiniz mezarda deðil þimdiki gibi çiçeklerin altýnda yatmak isterdi. Sebep olduðunuz bu tartýþmaya Tuncel Aðabey dahil olsa size kulaklarýmýzdan silinmeyen o gürül gürül sesiyle Nazým Hikmet’in “Vasiyet” þiirini okurdu:
Yoldaþlar, nasip olmazsa görmek o günü/ölürsem kurtuluþtan önce yani, /alýp götürün/Anadolu’da bir köy mezarlýðýna gömün beni./Hasan beyin vurdurduðu/ýrgat Osman yatsýn bir yanýmda/ve çavdarýn dibinde topraða çocuklayýp/kýrký çýkmadan ölen þehit Ayþe öbür yanýmda./Traktörlerle türküler geçsin altbaþýndan mezarlýðýn,/seher aydýnlýðýnda taze insan, yanýk benzin kokusu,/tarlalar orta malý, kanallarda su,/ne kuraklýk, ne candarma korkusu./Biz bu türküleri elbette iþitecek deðiliz,/topraðýn altýnda yatar upuzun,/çürür kara dallar gibi ölüler,/topraðýn altýnda saðýr, kör, dilsiz. /Ama bu türküleri söylemiþim ben /daha onlar düzülmeden,/duymuþum yanýk benzin kokusunu/traktörlerin resmi bile çizilmeden./Benim sessiz komþulara gelince,/þehit Ayþe’yle ýrgat Osman/çektiler büyük hasreti saðlýklarýnda/belki de farkýnda bile olmadan./Yoldaþlar, ölürsem o günden önce yani, /- öyle gibi de görünüyor - /Anadolu’da bir köy mezarlýðýna gömün beni /ve de uyarýna gelirse,/tepemde bir de çýnar olursa/taþ maþ da istemez hani...