Yazýya 28 Þubat’lý günlerden ve Refah örneðinden baþlayalým. Refah için kapatma davasý açan baþsavcý þöyle demiþti:
“Eðer Refah yüzde 5 oy alsaydý bu kapatma davasý açýlmazdý. Yüzde 22 alýnca yakýn tehlike oldu ve biz kapatma davasý açtýk.”
Yani Refah “çok olmuþtu!”
Hele D-8 gibi Türkiye’nin dünyadaki yerini yeniden belirlemeye kalkýnca daha da “çok olmuþtu!”
Ýktidardan düþürüldü, kapatýldý ve Türkiye bir cenderenin içine sürüklendi.
Tunus, Arap Baharý’nýn ilk kývýlcýmlarýný ateþleyen ülke. Þimdilerde bir baþka örneklik için adý sýkça geçiyor. Mýsýr’la kýyaslama modunda. Baþrollerde Gannuþi var Mursi var. Biri bilgeliðin sembolü, diðeri siyasal öngörüsüzlüðün gibi.
Ne deniyor?
Gannuþi Tunus’ta iktidarý alabilecekken almaktan vazgeçti, ikinciliði tercih etti, Mýsýr’da Mursi ise, iktidarýn tümüne talip oldu ve devrildi. Gannuþi iyi hesap yaptý, Mursi hesap hatasýnýn kurbaný oldu.
Hafta içinde son Erdoðan Hükümetinde devlet bakaný ve baþbakan yardýmcýsý olarak görev yapan Emrullah Ýþler, Tunus olayýný irdelediði yazý serisinde aþaðý yukarý bu tezi seslendirdi. Ak Parti hükümetinde önemli görev üstlenen birisinin bu deðerlendirmede bulunmasý olayý daha da ilginç hale getiriyor.
“Arap Baharý” denilen þey, genel olarak “Ortadoðu’da demokrasi rüzgarýnýn esmesi, halk iradesinin devreye girip diktatörlüklere son verilmesi” þeklinde tanýmlanabilir. Son hareketlenme belki Tunus’ta baþlamýþ olabilir, ama ondan önce 1990’larda bir “Cezayir deneyimi” yaþandýðýný ve serbest seçimlerde iktidara yürüyen Ýslami Selamet Partisi’nin son derece dramatik bir þekilde darbeyle önünün kesilmesi ve 250 bin insanýn ölümüyle sonuçlanan bir iç savaþa gidildiðini biliyoruz. Ýþin özü neydi Cezayir’de? “Ýslamcý” bir partinin iktidara getirilmemesi idi.
1997 Þubat’ýnda Türkiye’de yaþanan -Allah’tan Cezayir gibi ölümlerin olmadýðý- post modern darbe de, ruh dokusu itibariyle Cezayir’de olandan farklý deðildi. “Ýslamcý” bir parti iktidardan uzaklaþtýrýlmýþtý sonuçta.
Bu, bir NATO - Batý konsepti idi.
Ortadoðu’da siyasal - radikal - fundamantalist her ne ise bir Ýslamcý kadronun iktidarýna geçit yoktu.
1990’lar 2000’ler...
Türkiye’de Ak Parti iktidar oldu. Ben, Ak Parti iktidarýnýn Refah’ýn serencamý ile ilgili bir tahlili içerdiði kanaatindeyim. Bu tahlilin özünde, mümkün olduðu ölçüde uluslararasý odaklarla, özellikle Batý ile, daha da özellikle Amerika ile çatýþmama yaklaþýmý bulunduðu da benim kanaatimdir. Ak Parti bu hassasiyet içinde ve toplumdan aldýðý büyük destekle üç dönemdir iktidarda. Ancak Ortadoðu gerçeðinin, Batý ile iliþkilerde bir kýrýlma sonucunu doðurduðu ve Batý’nýn Ak Parti liderliðini gittikçe daha çok o eski jargona göre yargýlamaya baþladýðý söylenebilir.
Buna raðmen, Tayyip Erdoðan’ýn Arap Baharý sürecinde Mýsýr’a ve Tunus’a giderek, oradaki Ýslamcý liderlere Batý’nýn ürkütülmemesi yönünde “laiklik telkinleri”nde bulunduðunu biliyoruz.
Sonunda Mýsýr’da Mursi iktidara geldi, Tunus’ta Nahda hareketi.
Ve sonunda Mýsýr’da Mursi’ye darbe yapýldý, iktidardan düþürüldü ve bizde 1960’ta olduðu gibi Cumhurbaþkanýna ve yanýnda yüzlerce kiþiye idam verilmesi gibi bir cinayet serisi baþladý.
Ve Tunus... Nahda ve liderliði (Gannuþi), Mýsýr’ý ve Mursi’yi gördü ve dedi ki “Bir adým geri çekilelim. Ýktidar iddiamýzdan vazgeçelim, ikinci güç olarak kalalým, yapabileceðimizi öyle yapmaya çalýþalým.”
Emrullah Ýþler ve benzeri bir çok siyasi analizci diyor ki, “Bu iyidir!”
Eh, doðrusu Cezayir’e benzemediði için iyidir. Bizim 28 Þubat’a benzemediði için iyidir. Mýsýr’a benzemediði için iyidir. “Esed’den sonra kim gelir?” sorusu “Muhtemel ki Ýslamcýlar gelir” cevabýndan hoþnut olmayanlarýn deprem yýkýntýlarý haline gelmeye terk ettikleri Suriye’ye benzemediði için iyidir.
Ama ideal bir formül müdür diye sorarsanýz, hayýr ideal bir formül deðildir. Bu, bu coðrafyada hala vesayetten kurtulunamadýðýnýn, birilerinin gözüne bakarak siyaset yapýlabildiðinin, darbe ve cinayetlerle karþýlaþmamak için siyasi hedefleri sýnýrlandýrmak zorunda kalýndýðýnýn bir göstergesidir.
Düþünün bir, üç dönemdir oylarýný artýrarak iktidarda olan Ak Parti bile, bölgede kimi uluslararasý odaklarýn ayaðýna bastýðý için gittikçe derinleþen bir kuþatma yaþýyor. Bu kuþatmanýn içe uzanan boyutlarýný da görebiliyoruz. Ýçerde herkes içerisi için oynamýyor. Bu bütün Ortadoðu için böyle. Mýsýr’da Sisiler boþuna çýkmýyor.
Diyorum ki, reel - politik olayýný görmezden gelmeyelim. Ama olan biten içinden en azýndan bir “siyasal bilinç” kazanarak çýkalým. Bilinç dünyamýz da emperyalist odaklara göre þekillenmesin.