Tunus nasýl baþardý?
2011 baþýnda çiçek açan “Arap Baharý”, mâlum, umulduðu kadar hayýrlý sonuçlara kapý açmadý. Bu devrim dalgasýnýn dokunduðu üç önemli Arap cumhuriyetinde de durum parlak deðil. Libya, iç savaþýn yaralarýný henüz saramadý. Mýsýr, kanlý bir askeri darbeyle kurulan “ara rejim”in yumruðu altýnda. Komþumuz Suriye ise korkunç bir iç savaþ ile tarumar olmuþ halde. (Cumhuriyetlerin bu vaziyetine mukabil, Arap krallýklarý daha istikrarlý bir tablo çiziyor ki, bunun sebeplerini ayrýca incelemek gerek.)
Ancak, çok þükür ki, bu tatsýz tabloda sevindicirici bir istisna var: Arap Baharý’nýn bizzat mucidi ve öncüsü olan Tunus. Bu Müslüman Kuzey Afrika ülkesi, 2011 baharýnda baþlayan demokrasi tecrübesini rayýndan çýkarmadý. Ýç savaþa veya darbeye savrulmadý. Ve nihayetinde bizim yýllardýr isteyip de baþaramadýðýmýz þeyi baþardý: Sivil, özgürlükçü ve demokrat bir anayasa.
26 Ocak’ta ilan edilen Tunus Anayasasý, Batý basýnýnda, “bugüne dek bir Müslüman bir ülkede kabul edilmiþ en ileri anayasa” olarak övüldü ki, hakikaten de öyle. Hak ve özgürlükleri koruyan, saðlam bir güçler ayrýlýðý tesis eden, kadýnlarýn topluma ve siyasete katýlýmýný teþvik eden bir metin.
Peki ya “laiklik”? Açýkçasý anayasada laiklik yok, çünkü ülkenin resmi dini var. Ýlk madde þöyle:
“Tunus, özgür, baðýmsýz, egemen bir devlettir; dini Ýslam, lisaný Arapça, sistemi cumhuriyettir.”
Dibacede de, “halkýmýzýn Ýslam’ýn öðretilerine olan baðlýlýðý”na atýf var. Ancak hepsi bu kadar. Ýslam hukukuna bir referans yok anayasada. Din ve vicdan özgürlüðüne dair de kuvvetli garantiler var. (“Kutsalýn korunmasý”na dair tartýþmalý bir hüküm de var ki, bunun nasýl yorumlanacaðýný zaman gösterecek.)
Uzlaþý kültürü
Meselenin en önemli yaný, anayasanýn büyük bir çoðunluðun desteðine dayanmasý. Parlamentodaki 216 üyenin 200’ünün oyuyla geçti metin. Sonucun açýklanmasýnýn hemen ardýndan yaþanan coþku tablosu ise görülmeye deðerdi: Farklý partilerin vekilleri birbirlerini kucakladýlar, tebrik ettiler. Tesettürlüsü, tayyörlüsü, Ýslamcýsý, laiki, hep beraber marþ söylediler.
Bizim mecliste pek olmayacak iþler oldu yani…
Bu baþarýyý mümkün kýlan sihirli formül ise “taviz ve uzlaþý kültürü” diye özetlenebilir. Tunus’ta da çok gerilim yaþandý aslýnda. Geçen yýl iki önemli “laik” þahsiyete düzenlenen suikastler, bizdeki “Danýþtay cinayeti” gibi, ortamý gerdi. Hatta Mýsýr’daki gibi bir anti-Ýslamcý darbenin yolunu gözleyenler oldu.
Ama Tunus’un ana akým Ýslamcý partisi En-Nahda, bu gerilimi düþürmeyi bildi. Anayasada þer’i hukuka atýf talebinden vazgeçti, hatta demokratik bir anayasa yapýlmasý için bir “geçiþ hükümeti”ne bile razý oldu. En-Nahda’nýn tavizleri karþý tarafta da yumuþama doðurdu ve sonunda “uzlaþý” mümkün oldu.
Tunuslu akademisyen Larbi Sadýki, El Cezire için yazdýðý bir makalede þöyle diyor:
“Ýþte bu nokta, Tunuslu Ýslamcýlarýn Arap dünyasýndaki diðer Ýslamcýlara kýyasla daha klâs olduklarýnýn iþaretidir: Demokratik inþa süreçlerini, bir güç tekelciliðinin veya çoðunlukçu siyasi denklemlerin fýrsatý olarak görmemek.”
Bu noktada bilhassa En-Nahda’nýn fikri önderi Raþid El Gannuþi’nin hakkýný teslim etmek gerek. Ýslam siyaset düþüncesinin yaþayan en önemli teorisyenlerinden olan Gannuþi, hem “demokrasi” ve “özgürlük” vurgusuyla, hem de sertlik yerine itidali seçen üslubuyla, kendi tabaný dýþýnda da güven ve saygý kazandý. Böylece hem En-Nahda’yý hem de Tunus’u badirelerden korudu.
Ýnsan, bir Müslüman olarak, Tunus’un bu baþarýsýna seviniyor elbette. Bir de düþünmeden edemiyor: Acaba Araplar’a örnek olmaya çalýþmanýn yanýnda, bazen oradan örnek de alsak fena mý olur?