Turabdin’in kadim halkı: SÜRYANİLER

Midyat-İdil arasında yer alan Mor Gabriel Manastırı hakkında üç yıl önce bir dava açılmasaydı, asıl yurtları Türkiye-Turabdin (Mardin Midyat platosuna verilen coğrafi ve tarihsel bir bölge adı)- olan Süryaniler’in farkına varacak mıydık, pek sanmıyorum. Bu dava açılınca yeni bir halkı keşfettik sanki; içimizden bazıları, Kürtler, Ermeniler yetmiyordu, bir bu eksikti kıvamında ‘Bu Süryaniler de kim yahu’ diye sormaya başladı.

Süryaniler Mezopotamya’nın kadim bir halkıdır, şükür bunu  biliyoruz artık.

Hz. İsa’nın konuştuğu Aramice’den bugünlere kalan zengin bir dili, Süryaniceyi  konuşurlar. Midyat ve Mardin’de iki tarihi manastırları ve harabe olmaktan kurtarılmayı bekleyen çok fazla sayıda kiliseleri var.

Cumhuriyet kurulurken ve kurulmadan önce başlarına çok kötü şeyler geldi.

Süryanileri o kadar çok korkuttular ve o kadar çok yasakladılar ki, 1956 yılında Mardin’i ziyaret eden Celal Bayar’ı Süryani halk, ellerinde taşıdıkları ‘Ne mutlu Türküm Diyene’ pankartlarıyla karşıladı.

Azaldıkça unutuldular

Tanıdığım Süryani dostlarım, Cumhurbaşkanı Sayın Abdulah Gül’ün İsveç ziyaretinin, bu ülkede yaşayan Süryaniler arasında memnuniyetle karşılandığını söylüyorlar.

Süryaniler’in İstanbul’da yaşayan ruhani lideri Yusuf  Çetin’in bu ziyarette Sayın Gül’e eşlik etmesi önemli bir jest olarak görülüyor.

Ama arkası gelmeli, Süryaniler’in talepleri, demokratikleşme ve çözüm sürecinde daha fazla yer bulmalıdır.

Geçen yüzyılın başında  Türkiye’de yaşayan Süryaniler’in toplam nüfusu 800 bin  civarında tahmin ediliyordu.

Sonra Osmanlı İmparatorluğu dağılırken, katliamlar, sürgünler, göçler bu nüfusu hızla eritti.

Azaldıkça azalan ve unutulan halklardan oldu Süryaniler. 

Yüzyılı da aşan bir zaman içinde, Türkiye’den ve Ortadoğu’dan dünyanın birçok ülkesine dağıldılar.

Süryani halkının kadersizliği, dünyanın aynı şekilde unuttuğu başka halkların  yalnızlığına ve kadersizliğine benzer.

Bu kadim Mezopotamya halkının insanları, yeryüzünün neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, kültürleri ve tarihleriyle, Hz. İsa’nın konuştuğu dil olmasıyla övündükleri dilleri Aramiceyle ve yeryüzünden silinmemek için, tarih boyunca ortaya koydukları direnişleriyle biliniyorlar.

İkinci vatan Avrupa

Süryaniler geçen yüzyılın başından bu yana Avrupa’ya ve Amerika’ya taşınıp durdular. Ama gözleri kulakları Türkiye’de olup bitendeydi.

Bu coğrafyada, geçmişte ve yakın zamanda yaşananlar, Süryani halkının hafızasında derin acılara yol açtı.

Süryani halkının kendi anayurtlarında azalan nüfusları bu acıların ne kadar büyük olduğunu anlamaya yetiyor.

Turabdin’de kalabilen ve her şeye rağmen burayı terk etmeyen Süryaniler’in sayısı bugün 3 bin civarında..

Ama İsveç’in sadece bir ilçesinde, Södeterya’da, 30 bin civarında Süryani yaşıyor.

Avrupa bu nüfusun önemli oranda istihdam olduğu bir yer. Avrupa artık bir Süryani diasporasına sahip.

Bu diasporanın önemli bir kısmı İsveç’te bulunuyor.

Geçmişin izleri

İsveç’te yaşayan Süryaniler her bakımdan olağanüstü bir hareketlilik içindeler  ve hayatın her alanındalar.

Sosyal, dinsel ve kültürel kurumlarını hızla inşa ediyorlar.

Bu kurumlarda tecrübeler ediniyor ve binlerce yıl üstünde yaşadıkları topraklardan çok uzakta yeni bir dünya kuruyorlar.

Süryaniler, toplumsal hafızalarını yokluyor, geçmişle yüzleşiyor, tarihsel mitler, referanslar yaratıyor ve bütün bu faaliyetleri  günlük yaşamlarının bir parçası haline getiriyorlar.

Bu bakımdan, Avrupalılardan farklı bir gündeme sahipler.

Tarih ve geçmiş, yaşamlarında oldukça büyük bir yer kaplıyor.

Süryaniler’in İsveç’te siyasi partilerde ve bürokraside hatırı sayılır bir yere sahipler.

Süryaniler, 1980’li yıllarda her şeylerini haraç mezat satarak ülkeyi terk ediyor ve Avrupa’ya, Amerika’ya kaçıyorlardı.

1987 - 1994 yılları arasında, biri belediye başkanı (Türkiye Cumhuriyeti döneminde bu yörede Belediye başkanlığı yapmış tek Süryani), birkaç tanesi köy muhtarı, biri de doktor olmak üzere 50’den fazla Süryani, faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. 

Faili meçhul cinayetler başlayınca Midyatlı Süryaniler kalmak ve gitmek arasında zor bir tercihle baş başa kaldılar.

Devletin teklifi yoruma yer bırakmayacak kadar açıktı:

‘Ya dağa çıkın PKK’nin saflarında bize karşı savaşın, ya da korucu olun bizim saflarımızda PKK’ye karşı savaşın.’

Süryaniler bu tekliflerin hiçbirine yanaşmadılar, Kürt ve Arap halkla beraber yaşadıkları köyleri terk edip Avrupa’ya göç ettiler. 

Son beş yıldır, hükümetin hayata geçirdiği reformlar Süryaniler’i de cesaretlendirmiş olacak ki, bazı aileler Türkiye’ye geri dönmeye başladı.

Mor Gabriel davası

Tam da bu zamanda, Mor Gabriel Manastırı’nın arazisi hakkında dava açıldı.

Mor Gabriel Manastırı, Deyrulumur adıyla da bilinir ve Midyat’a birkaç kilometre mesafede, İdil yolu üzerindedir.

Dünyanın birçok yerine dağılmış Süryanilerin her yıl ziyaret ettikleri tam 1600 yıllık tarihe sahip bu kutsal mekanın toprakları, garip ve kuşku verici bir şekilde dava konusu oldu.

Manastıra komşu olan köylerin muhtarları, köylere ait toprakların manastır idaresi tarafından bilinçli bir şekilde işgale uğradığını iddia ettiler.

Üç köyün muhtarı, Midyat mahkemelerine başvurup, Manastıra ait topraklarda hak talep ettiler.

Süryani adını Türkiye ve dünya bu davadan sonra daha çok duymaya başladı. Davanın görüldüğü Midyat’a yerli ve yabancı heyetler gelip gittiler. Davayı Süryaniler kazandı. Ama Yargıtay yerel mahkemenin kararını bozunca, dava AİHM’e taşındı.

Mor Gabriel Davası Süryanilerin Lozan’dan doğan haklarını da gündeme taşıdı.

Süryani talepleri karşılanamayacak düzeyde değil. Bu kadim halka devletin borcu var, bu borcu ödemenin zamanıdır artık.