Türkiye Cumhuriyeti Baþbakaný” kartvizitini taþýyan bir devlet adamýný, sanki aileden biriymiþ gibi iç çamaþýrlarýyla görmek, 32 yaþýndaki bir gazeteci için farklý bir deneyimdi. Yýllardan 1987, yer Amerika’nýn Houston kentiydi. Turgut Özal, by-pass ameliyatlarýnýn yaþam ile ölüm arasýndaki ince çizgiyi oluþturduðu bir dönemde, Prof.De Bakey’in mahir ellerine kendini teslim etmiþ, nekahat döneminde fazla kilolarýndan kurtulmaya çalýþýyordu. Gazetecilerin kaldýðý Marriott Oteli’nin altýndaki spor salonu, her gün düzenli olarak yürüyüþ yapan Özal için sanki bir maraton yolu gibiydi. Programlanan yürüyüþ sona erdikten sonra terle ýslanmýþ eþofmanlarýný çýkarýyor, benim baþýnda beklediðim dijital tartýya iç çamaþýrý ile çýkýyordu. Ben de büyük bir titizlikle, o gün, kaç gram verdiðini kendine aktarýyordum.
Samimi, babacan, tam bir aile babasý, ama, her zaman biraz çocuktu.
Gençliðimde iyi bir basketbol oyuncusu olduðum için o yürüyüþünü yaparken oyalanmak maksadýyla salonun müdavimleri Meksikalýlar, Porto Rikolular, Çinliler’den oluþan bir takým kurmuþtum: Third World Company... Amerikalýlar ile kýyasýya maçlar yapýyorduk, öðrenmiþ, baktýk, oturmuþ heyecanla seyrediyor. Tabii bizim takýmý tutarak. Heyecan yasak!.. Daha yeni ameliyattan çýkmýþ. Maçlarý hemen iptal ettik, neme lazým...
Turgut bey öleli 20 yýl olmuþ!..
Savcýlýða ulaþan raporlar, zehirli bir suikaste kurban gittiðini söylüyor. Bu konuda atýlan her manþette, çok üzülüyorum.
Sanki, çok yakýnýný koruyamamýþ bir insanýn halet-i ruhiyesi sarýyor yüreðimi...
Eðer gerçek buysa, asýrlar boyu, büyük bir utancý yaþayacaðýz.
Reformcu padiþah Abdülaziz’in bir darbe sonucu öldürülmesi veya Adnan Menderes’in hazin yaþam öyküsü gibi aðýr utanç olacak bu.
Zaman tünelinden
18 Haziran 1988 günü bir toplantýya katýlmak üzere Brüksel’e inmiþtim. Otelime vardýðýmda, resepsiyondaki görevlinin benden çok, arkasýndaki televizyon ile ilgili olduðunu fark ettim. Bir haberin görüntüleri tekrarlanýyordu. Ýnsan tabii ki konduramýyor. Görevli pasaportumu gördükten sonra ekraný iþaret ederek, “Sizin baþbakaný öldürmeye kalktýlar” deyiverdi. Özal, suikastten tesadüf sonucu kurtulmuþtu!.. Canýna kast eden bir giriþimin üzerine -nedense- gitmedi, arkasýndaki güçleri bildi ama kimseyle paylaþmadý. Tek hedefi, Türkiye’yi 12 Eylül sürecinden normal sivil demokrasiye taþýmaktý ve büyük olasýlýkla ortalýðý bulandýrmak istemiyordu.
Bu suikastten çok deðil, altý ay önce, 30-31 Ocak 1988 günlerinde Ýsviçre’nin Davos kasabasýndaydýk. Yunan meslektaþý Andreas Papandreu ile buluþmuþ, ünlü Davos Ruhu’nun altýna imzasýný koymuþtu. 12 Eylül’ün güçlü komutaný Haydar Saltýk, o sýrada Türkiye’nin Bern Büyükelçisi’ydi. Dönüþ yolunda havalimanýnda uçaðýnýn hazýr olmasýný beklerken VIP salonunda yanýnda oturmama izin verdi. Tek kelime konuþmadýk. Sýrtýný Haydar Saltýk’a döndü, elindeki gazeteyi okudu, uçaða davet edildiðinde yürüdü gitti... Saltýk’la da hiç konuþmadý... Sanki, Ankara’da omuzlarýna baský yapan bir yapýlanmaya mesaj verir gibiydi... Ve sanki güvendiði genç bir gazeteciye bugünlere miras kalan bir görüntü sergiliyordu.
Eðer zehirlenme iddialarý doðruysa, belli ki, birileri kendisine bir bedel ödetmiþ!..
O’nun ölümü, Türkiye’nin, 1993’ten 28 Þubat sürecine kadar uzanan “adý konmamýþ darbe dönemine” girdiðinin sembolü niteliðinde. Bu nedenle savcýnýn hassasiyetini ilgiyle takip ediyorum.
Bir sohbet anýsý
Houston’da baþbaþa kaldýðýmýz bir gün, yanýna oturmuþ, “Bunu söylemedenedemeyeceðim sayýn baþbakan” diye söze baþlamýþtým. “24 Ocak kararlarýný aldýðýnýzda biz yeni evlenmiþtik, bir ay sonra eþim bana, birlikte kazandýðýmýz para yetmeyecek senin ek bir iþ bulman lazým dedi, ben de bir yayýnevinden tashih iþleri almaya baþladým. Sonrasýnda her aldýðýnýz ekonomik kararda, yeni bir iþ daha bulmak ve günü geldiðinde geceli gündüzlü üç iþle boðuþmak zorunda kaldým. Sizce bizim kuþaða fazla yüklenmediniz mi?” diye sordum. Güldü. “Sen tam benim istediðim iþi yapmýþsýn. Vurduðum kýrbaç, yerini bulmuþ. Eski Türkiye olsa, kazandýðýnla yetinecek, baþka da bir iþ yapmayacaktýn. Yani hayata asýlmayacaktýn. Bak. Bugün Amerika’nýn Houston kentinde, Türkiye’nin baþbakaný ile oturmuþ sohbet ediyorsun. Karýna söyle, bana bir teþekkür borcu var” dedi.
TRT’nin Seksenler dizisinin müdavimiyim. Umarým, Birol Güven ve ekibi, o dönemi aktarýrken Özal’ýn yukarýdaki cümlelerde þekillenen karakterini de çok iyi aktarýrlar genç kuþaða.
Turgut beyi, rahmetle anýyorum.