Türk kimliğini özgür bırakmak

Bu da nereden çıktı, Türk kimliği zaten özgür değil mi diyeceksiniz, bence değil. İzninizle anlatmaya çalışayım.

Türk milliyetçileri zararın neresinden dönülse kârdır misali şimdi de, Türk kimliğinin bir etnik kimlik olmadığını alabildiğine kapsayıcı bir üst kimlik olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Türk kimliğinin, küreselleşme çağında, bir üst kimlik haline gelebilmesi ve geçmişte bu kimlik adına girişilmiş ‘icraatların’ hafızalardan silinmesi mümkün olabilir mi bilemem.

Ama Türk  milliyetçisi dostlarımı dinlerken ve okurken, yüz yıl boyunca hem Türk kimliğine hem de bu kimliğin inşası pahasına inkar edilen başka kimliklere ne kadar da haksızlık yapıldığını görüyor ve anlıyorum. Eğer tarih bu şekilde yaşanmasaydı, bastırılmış etno-kültürel dinamiklerin taşıdığı şiddet potansiyeli nedeniyle Türkiye’de bu kadar uzun süreli bir silahlı mücadele de olmayacaktı.

Ulus-devlet Türk kimliğinin inşası üzerine kuruldu. Bu inşa Müslüman ama Türk olmayan halkların Türkleştirilmesini dolayısıyla bu farklı kimliklerin inkar edilmesini öngörüyordu.

Kurucular, Anadolu’nun mezarlıklarını dolaşıp kafatasları topladılar, ölçtüler, biçtiler, bütün bu çılgınlıklara itiraz edenleri darağaçlarına sürgünlere yolladılar. ‘Ya sev ya Terk et! ‘diyerek, Türk olmayı kabul etmeyecek olanlara kapıyı gösterdiler ve bu kimselerin Afrika’da filan kendilerine bir yurt parçası aramalarını istediler, Türk olmayı kabul etmeyenin payına hizmetçi olmaktan başka bir şeyin düşmeyeceğini dünya-aleme ilan ettiler.

Ve nihayet Türk kimliğini cebren ve hileyle, makbul vatandaş olmanın yegane kriteri haline getirdiler.

‘Buradan öte gidebileceğimiz bir yer, bir dünya  yok’ diyerek ve belleklerinde 1912-Balkan yenilgisini de taşıyarak Anadolu’ya gelen Müslüman halkın Türkleşmesi çok sorun yaratmadı ve çok zaman almadı. Bu halklar kültürel ve siyasi bakımdan ulus-devletin kuruculuğunda da aktif hatta belirleyici bir rol oynadılar.

Ama her şeye rağmen Türkleştirilemeyen halklar problemi de varlığını sürdürdü.

Kürt sorunu dediğimiz sorun buradan çıktı. 

***

Türk milliyetçileri Türk kimliğini şimdi yeniden kurguluyorlar.

Sayın Bahçeli, “Ya sev, ya terk et” sloganını yasaklamış diyorlar, bu sloganı uzun zamandır duymadığımıza göre, doğrudur.

Ankara’nın sokaklarında sabah uyandığımızda artık ‘Bütün dünya Türk olsun!’ sloganlarına da rastlamıyoruz.

Üstelik bugünkü devlet kendine hizmetçi aramıyor, bütün vatandaşlarının hizmetçisi olmaya çalışıyor.

Özetle şimdi söylenen şudur:

‘Türk kimliği kapsayıcıdır, bir etnik kimliği ifade etmekten uzaktır. Siyasi bir milliyetçilik anlayışını ifade eder. Kültürel ve sosyolojik bir kategori olmaktan ziyade, siyasi bir kategoridir. Zaman ve tarih içinde oluşmuştur. Selçuklulardan Osmanlılara ve oradan da cumhuriyete kadar gelen bin yıllık tarih içinde oluşmuş Türk kimliği bu nedenle bir alt etnik-kimlik değil, bir üst kimliktir.’

Bu görüşlere Türk kimliği adına kimlikleri inkar edilenlerin inanmaları o kadar kolay değil. Üstelik nüfusun önemli bir bölümünü teşkil eden Kürtler de pekala aynı görüşlerden ve benzeri  tarih söyleminden yola çıkarak üst kimlik veya asli kurucu unsur teklifinde bulunabilirler. Kabahatleri, bir ulus-devlet kuramamış olmak, niye olsun?

Otantik bir halk, dil, tarih, toprak birliği her şey mevcut, yavru Kürdistan da giderek güçleniyor.. Daha ne olsun.

Ama yine de, yıllarca karşı çıkılan şeye -asli unsur- talip olmak bence doğru olmaz.

Bence  Türk kimliğine yazık edildi, inkar süreçlerinde, taşıyamayacağı kadar yığınla bela yüklendi omuzlarına, dağa taşa ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazanlar Türkü övmek adına aslında Türk’ü de Türklüğü de, tarih karşısında mağdur ve mahcup bıraktılar. Gelin bu ağır yükü hafifletelim, üst kimliktir diyerek, Türk kimliğini yeniden yormayalım, başka kimliklere yeni yeni mağduriyet duyguları yaşatmayalım,  kendimize yeni bir üst kimlik aramamıza hiç gerek yok, bütün kimlikleri eşit kılalım ve bizim onlara yüklemek istediğimiz siyasi anlamlardan Türklüğü de Kürtlüğü de azat edelim..

Gerçek barışın yolu buradan geçiyor.