‘Türk modeli...’ ve ‘yalnýzlýk’ üzerine

Önce, bir gerçeðin altýný çizelim: “Türk modeli” denilen kavram, bizim yarattýðýmýz bir kavram deðildir. Dünyanýn en stratejik noktalarýndan birinde duran Türkiye’nin, ekonomi-sosyal yaþam ve bunun devamýnda siyasetinde çizdiði rotanýn “küresel güç baþkentleri” tarafýndan “kendi küresel çýkarlarý doðrultusunda” deðerlendirdikleri bir kavramdýr.

Türkler, “þuna-buna model olmak için” bir iþ yapmýyorlar. Ekonomilerinin büyümesi, buna baðlý sosyal yaþam deðerleri geliþimi doðrultusunda, önemli yol ayrýmlarýnda bir takým siyasi kararlar alýyorlar. Sonra, bu kararlar, baþka baþkentlerde, bir bölgeye dönük olarak deðerlendirilmeye çalýþýlýyor.

Eski yapýlanma da modeldi

Türkiye, Soðuk Savaþ yýllarýnda siyaseti açýsýndan ciddi darbeler gördü. Ortaya çýkan model, ülkenin radikal eðilimlere karþý ordu garantörlüðünde yaþamasý, Fransa’dan alýnmýþ katý seküler uygulamalar ile Prusya’nýn “önce vatan” sloganý altýnda askeri vesayet yaratan militer geleneklerinin bir ülkede buluþmasýydý. Ayný baþkentler, o zamanlarda da bir NATO ve Avrupa Konseyi üyesi ülke olarak Türkiye’den, “moderniteye açýk, laik, demokrasisini geliþtirmeye çalýþan” bir ülke modeli yaratmýþlardý.

Örneðin, bu modelin geliþim sürecinde Turgut Özal geldi, bu kez, “Türk modeli”, liberal ekonomi uygulamalarý ile örnek konuma yerleþtirilmeye çalýþýldý.

Türkler, sistemlerinin aksayan yönlerini düzeltmeye karar verdiler, dini hassasiyetleri yüksek kitleler ile devlet yapýlanmasýný demokrasi zemininde buluþturmayý, bünyelerindeki azýnlýk/kültürel sorunlarý çözmeyi ve günümüz dünyasýna dönük bir demokratikleþmeyi gerçekleþtirmeye çalýþtýlar, ayný baþkentlerin “Türk modeli” kavramý da hemen deðiþti. Yarýn bu topraklarda býrakýn Ýslam ile demokrasiyi yan yana getirmeyi, bireylerin yaþam tercihlerine saygýlý “liberal-çoðulcu” demokrasi ile Ýslam’ý buluþturduðumuzda da “yeni Türk modeli” makaleleri yazacaklar.

Açýk konuþalým: “Model”i onlar üretmiyor, biz yapýyoruz, onlar yorumluyor.

Burada biz ne yapsak, oralarda birileri bize model yazýyor. Oysa bizim, “model ihraç etme” gibi bir niyetimiz yok, kendi ülkemizin halý altýna süpürülmüþ sorunlarýný çözmeye çalýþýyoruz, o kadar. Böyle bir niyetimiz olsa, býrakýn Ortadoðu’nun karanlýk dehlizlerini, “kardeþ” olarak deðerlendirdiðimiz Türk cumhuriyetleri ile aramýzda krizler patlak vermez miydi? Öyle ya, bizim demokrasiye bakýþ açýmýzla kardeþlerimizin siyasi otoriteleri arasýnda bir hayli fark var. Niye karýþalým? Her toplum kendi gerçekleri doðrultusunda yolunu bulacak, hepsi bu...

Olmayan modelin batýþý

Ýç ve dýþ medyada, özellikle Ortadoðu’daki son geliþmelerden sonra “Türk modeli” denilen kavramýn çöktüðü ileri sürülüyor. Kendi yarattýklarý bir modelin çöküþünü ilan etmenin telaþý içindeler. Bizim ihraç etmek gibi bir niyetle sahiplendiðimiz bir model ortalýkta olmadýðýna göre, hangi model çöktü, anlamak hayli zor. Eðer çöken Türkiye ise, Türkiye yerinde duruyor, yeni anayasa çalýþmalarýný sürdürüyor, Kürt sorunu baþta tüm sorunlarýný çözmek için de kendi arasýnda didiþip (saðlýklý anlamdakullanýyorum)duruyor.

Bu neyin yalnýzlýðý

Bir de, Türkiye’nin yalnýzlaþma iddiasý var. Irak’ta Nuri el-Maliki yönetimi, Suriye’de Esed diktatörlüðü ve Mýsýr’daki darbe yönetimi ile aramýzda yaþanýlanlar bizi Ortadoðu’da yalnýz býrakmýþ. Tabii bu listeye son dönemde Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez emirlikleri de katýldý.

Tersten okuyalým, þu mu denmek istiyor: Ortadoðu’da “radikal Þii siyasi yayýlmasýnýn” merkezi Ýran’a hiçbir þey yokmuþ gibi davranalým, bu çerçevede Irak’ta Tahran desteðindeki Nuri el-Maliki ve Lübnan’da Hizbullah’la el sýkýþalým, Esed ile iliþkileri normalleþtirelim, Mýsýr’daki darbeye de ses çýkarmayalým, katliamlarý da görmezlikten gelelim.

Önce “yalnýzlýk” edebiyatýna yüklenenlere soruyorum: Böyle bir Türkiye’de yaþamayý içiniz kaldýrýr mý?

Geçiniz...

Belli ki “emperyalist güçler”, Ortadoðu coðrafyasýnda planladýklarý Sünni-Þii Savaþý açýsýndan Türkiye veya Mýsýr gibi ülkelerde demokrasi geliþimini zararlý buluyorlar. Ortalýðýn, her iki kanattan radikallere kalmasýný, uzlaþmacý/demokrasi zeminli politikalarýn yerini de kanlý bir boðazlaþmanýn almasýný istiyorlar.

Mursi bu nedenle hapiste, Türkiye bu nedenle hedefte...

Sözüm þu: “Anti-emperyalist” politikalar sürdürmek hiç kolay deðildir, bazen insanlarý ve toplumlarý yalnýzlýða mahkum edebilir.

Kimin umurunda?..