Irkçýlýk yapmak, insanlarýn elinde olmayan ve güç yettiremedikleri, hilkatinden kaynaklanan bir hâl için suçlamak, aþaðýlamak. Ne kadar utanýlsa az.
Oldukça ilkel ve oldukça da eski bir tartýþmanýn içindeyiz. Mâlûm, Danýþtay 8. Daire’nin haddini aþarak, ucûbe andýn okullarda çocuklarýmýza tekrar zorla okutulmasý kararý almasýnýn ardýndan bir Türklüðü ispat kavgasý baþladý. Andýn okunmasýna karþý çýkanlara “Türklük’ten utanmayýn” diyen aklýevveller Türklük dersi vermeye kalktýlar. “Yahu, sendeki akýl sana yetmiyor çevreye daðýtýp da kendini heder etme” diyeceksin de duyacak kulak mý var!
Yýllarca okullarda zorla okutulan andýn, Kemalistler’in Anadolu’yu Ýslâm’a olan nisbetinden kopartýp ýrkçýlýk üzerinden kontrol altýna tutma projesinin bir parçasý olduðunun farkýnda olmayanlar “Türklük” sakýzýný çiðneyip duruyor. Yine bu aklýevvellere, “Bu andý okuma tâlihine eriþemeyen dedenin dedesi, onun babasý, ilâ âhir, Türk deðil miydi, onlarý Türk kabul etmiyor musun, onlarý Türk kabul etmiyorsan sen nesin” diye soracaksýn da cevap verecek izân nerede!
Batýcýlar’ýn eline verdiði ýrkçýlýk oyuncaðýyla oynayan sen “Vatansever” oluyorsun, o oyuncaðý eline verenlerin vatan üzerindeki oyununu görüp bu oyuna karþý çýkanlar vatan haini oluyor öyle mi!..
Irkçýlýk sadece bizde deðil Batý’da da büyük bir bela. Ýngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin yýllar önce bu bela karþýsýnda Batý olarak çaresiz kaldýklarýný itiraf ediyor ve yardýma Ýslâm’ý çaðýrýyor: “Müslümanlar arasýnda ýrkçýlýðýn kaldýrýlýþý Ýslâm'ýn kalýcý ahlâksal baþarýlarýndan birisi. Günümüzde bu Ýslâmî özelliði yaygýnlaþtýrmak zorundayýz; çünkü tarih kayýtlarý her ne kadar ýrkçýlýðýn çoðalan insan ýrklarý arasýnda bir ayrýcalýk olduðunu gösteriyorsa da, bugün ýrkçýlýðýn bu denli kabul görmesi bir felâket sayýlmalý, ki bu daha çok son dört yüz yýl içinde Batýlý güçler arasýndaki yarýþmada, yeryüzünün paylaþýlmasý konusunda aslan payýný alan ülkeler tarafýndan körüklenmekte.”
Toynbee’nin sözlerinden de anlýyoruz ki, sömürgeciler sömürdükleri veyahut sömürmek istedikleri yerlerde ýrkçýlýðý körüklüyorlar. Bu öyle bir bela ki, bumerang gibi gelip sahibini de vuruyor!
Anadolu topraklarýndan Ýslâm’ý silip yerine “Milliyetçilik” adý altýnda ýrkçýlýðý ikame ettirmek isteyenlere mukabil Üstad Necip Fazýl Kýsakürek, Ýslâm’a nisbetle nasýl bir Milliyetçilik olmasý gerektiðini Ýdeolocya Örgüsü’nde madde madde yazmýþ. Hepsini buraya almam mümkün deðil, merak edenler mezkûr esere müracaat edebilirler. Ýþte, Anadolu’yu ayakta tutacak “Milliyetçilik” esaslarý:
“Bizim milliyetçiliðimiz, belli baþlý bir topluluða ait madde ve kemmiyet hakikatlerinin mâverâsýnda, sadece ruh ve keyfiyet vâkýalarýna baðlý, cevherini posasýndan süzen ve yalnýz cevhere nisbet kabul eden bir telâkkiden ibaret.
Türk, bizim nazarýmýzda, belli baþlý bir inanýþ, baðlanýþ, düþünüþ, seziþ, hatýrlayýþ, duyuþ, davranýþ ve bildiriþ hususiyetleri içinde, belli baþlý bir iman, mukaddesat, tefekkür, tahassüs, hayal, hatýra, meþrep, eda ve lisan birliðinin ördüðü, tek nüshalý ve þahsiyetli bir ruh nescinden ibarettir; mutlak ve müstakil bir vâhit temsil eden bu ruh nescinin zarfý da Anadoludur.
(…) aslýnda ve lûgatta bir kavmin ruhunu dayadýðý iman kaynaðý mânasýna gelen ve son zamanlarda gerçek delâletinden kaydýrýlýp kavmiyet mânasýna kullanýlmaya baþlayan milliyetçilikten anladýðýmýz, bir zarf iþi olmaktan ziyade bir mazruf iþi; ve mazruftaki dünya görüþüne, insan, cemiyet ve kâinat telâkkisine baðlý bütün bir tahassüs, tefekkür, eda ve ifade kadrosu iþçiliðidir.
(…)
Ýþte bizim milliyetçiliðimiz; Ýslâma baðlý Türk ruhunun, bu mutlak kadro içinde Türk duygu ve düþünce hususiyetlerinin milliyetçiliði!.. Ve iþte cihan ölçüsünde milliyetçilik!..”