Türk sineması TRT Diyanet’e emanet

Ülkemizde sinema sanatı giderek popülerleşiyor, beyazperde, hatırı sayılır düzeyde kitlelere ulaşıyor. Geçen yıl 71 milyonun üzerinde bilet satılmış. Ağırlıklı olarak genç bireyler sinemaya gidiyor, tercihlerini de (yine ağırlıklı olarak) Türk filmlerinden yana koyuyorlar.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapım destekleri, yurt içi ve dışında düzenlenen festivaller ve kazanılan ödüller de sektöre belli bir ivme kazandırdı. Kimi zaman bir film, (Ayla’da olduğu gibi) izleyenlerin yüreğine dokunuyor ve küresel çapta bir sempati yaratabiliyor.

Hal böyle iken, sinema, medyamızda, özellikle de televizyonlarda (bir estetik ve hikaye anlatma sanatı olarak) yeterince yer bulabiliyor mu kendine? Hayır!

Şöyle bir bakın; Sinema estetiğinin, felsefesinin derinlemesine konuşulup kritik edildiği, eleştirildiği, yol yöntem üzerine tartışıldığı programlar göremeyeceksiniz ekranda. En fazla, ‘Falanca film gösterime girdi, konusu şu, oyuncusu ve yönetmeni bu’ tarzında reklamvari tanıtımlar görürsünüz.

Ancak, benim bildiğim tek bir istisna hariç... O da TRT Diyanet’te yayınlanan ‘Yirmibeş’ adlı program. Evet, belki biraz ironik gelecek ama gelmesin; Ekranlarda sırf sinema sanatına adanmış, derinlemesine sinema mevzularını ele alındığı tek sohbet programı var; o da TRT Diyanet’in ‘Yirmibeş’i. Bir anlamda sinemamız, TRT Diyanet’e emanet. Söz konusu program yaklaşık 90 bölümdür (üç sezon) ekranlarda. 30 dakikalık programın sunucusu genç bir yönetmen; Seyid Çolak. Kendisi aynı zamanda kısa filmler çekmiş ve ilk uzun metrajlı filmi için henüz ‘motor’ demiş bir isim.

Söz konusu programda öyle sade suya tirit konular değil, sinemada kadın, sinemada darbeler, nükleer silahlar, zombi filmleri, iç savaş filmleri, anti kahramanlar, kara filmler gibi özel alanlara ilişkin, kallavi dosya konuları üzerine de konuşuluyor. Yönetmenler, senaristler, yapımcılar, sinema eleştirmenleri programın müdavimleri arasında… Hem meslek büyüklerinin hem de genç sinemacıların yer aldığı, keyifli sohbetlerin yapıldığı bir program.

Üstelik, TRT Diyanet’in bir başka sinema programı daha var; yaz sezonunda yayınlanan ‘Yazlık Sinema’. İki ay boyunca ekrana gelen programda kısa film yönetmenleri ve ekip arkadaşları ağırlanıyor. Filmlerin yapım süreci, yaşadıkları sıkıntılar ve festival süreçleri konuşulduktan sonra kısa filmler gösteriliyor, onların heyecanlarına ortak olunuyor.

Ekranların ‘içerikli’ tek sinema programını yapan TRT Diyanet’in diğer kanallara da örnek olmasını diliyoruz. Öyle işin kolayına kaçıp, ‘Kültür programlarının izleyicisi yok ki, o yüzden yapmıyoruz’ deyip işin kolayına kaçmak yok. Ne diyor mütefekkir: Zafer biraz da hasar ister!

 

50 yıldır dünyaya açılan penceremiz

TRT’den mevzu açılmışken… Tam 50 yıl geçmiş ilk yayından bugüne…  Önceki akşam Haliç Kongre Merkezi’nde 50. yaş kutlaması yaptı TRT. Programa katılanlara şöyle bir bakmak bile, çocukluğumuzdan gençliğimize, orta yaşımıza onlarla büyüdüğümüzü fark etmemek elde değildi.

TRT, 50 yıldır ülkemizin hafıza kaydı, dünyaya açılan penceresi oldu. Tek kanalla başladığı yayınlarını bugün 15 kanalla sürdürüyor. Çoktan olması gerektiği üzere İngilizce, Arapça, Kürtçe yayın yapan kanalları da var. Elektrik faturalarımızdan TRT için ‘pay’ alınıyor. Dolayısıyla ülkemizin bu çok önemli kurumunda hepimizin payı var. TRT bu gerçeğin farkında olarak, milli ve yerli bir sorumlulukla yayınlarını sürdüren bir kurum. Ancak bu her zaman böyle mi oldu?

Geçmişte ‘iyi imam’ tiplemesi yer aldığı için gönülsüzce yayınlanan (hatta yayından kaldırılan) televizyon dizileri hatırlıyorum ben. TRT’nin bu tavrını protesto etmek için papaz kıyafeti giyip sokaklarda dolaşan yönetmen de… Arabesk müziğin kuruma sokulmadığı yılları, sansürün kol gezdiği günleri… Darbe dönemlerinde paşaların sözünün geçtiği zamanları… Kısacası, Türkiye’nin tüm kesimlerinin birikiminin yansıtılmasından ziyade, ‘vesayetçi’ zihniyetin TRT’ye hakim olduğu günleri bilirim. Çok şükür geçmişte kaldılar.

 

Ekranlara yeni kültür kanalı müjdesi

Eskiden TRT ekranlarına el koyabilen darbeciler Türkiye’nin yönetimine de el koyabiliyorlardı. Artık devir değişti. 90’lı yıllardan itibaren Turgut Özal ile birlikte Türkiye özel kanallarla tanıştı ve o gün bugündür televizyonlar arasında rekabet de hızlandı. Lakin, her alanda başarılı bir yayıncılık sürdüren TRT’nin hayat damarlarından biri hala kopuk; o da bir kültür kanalı eksikliğidir. Eskiden bir nebze de olsa bu ihtiyaca TRT 2 cevap verirdi. Orada, klasikler, sinema tarihinde iz bırakmış yapımlar gösterilir, filmler üzerine sohbetler yapılırdı. Kitaplar, belgeseller, söyleşi programları…

Ne var ki eski TRT 2’nin sorunu, çoğu kez, solcu, Marksist bir yapılanmanın etkisi altında olmasıydı. Toplumun genel kültür birikimini ekranlarına yansıtmak yerine, belli bir kliğin, ideolojik zihniyetin ekranı kaplamasıydı sorun.

O günden bu güne Türkiye kabuk değiştirdi, yeni bir jenerasyon geldi.

Bu değişim kültürsüz, sanatsız eksik kalacaktır. Bizzat TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, bu eksiğin en kısa zamanda giderileceğini müjdeliyor. Bir iki yıldır konuşulan kültür kanalının en kısa zamanda hayata geçmesi dileğiyle…