Almanya, Avusturya ve Hollanda, siyasilerin bu ülkelerde etkinlik yapmasýna izin vermiyor. Ýzin verilmeyen kiþiler Türkiye’nin siyasal karar alýcýlarý, bakanlarý ve hatta cumhurbaþkaný.
Ýzin verilmeme biçimleri farklý þekilde hayata geçiriliyor. Kiminde Aile ve Sosyal Politikalar Bakaný’nýn Hollanda’da baþýna gelenler gibi fiziki engellemeler, alýkoymalar söz konusu oluyor. Baþka örneklerde bakanlarýn korumalarýnýn ülkeye giriþleri yasaklanýyor, böylece bakanlar da gidemiyor. Kiminde kiþiler deðil, etkinlik yasaklanýyor; bazý ülkelerde ise Türkiye izin istemeden diplomatik olarak izin verilmeyeceði bildirimi yapýlýyor.
Bir bakanýn “istenmeyen adam” ilan edilmediði sürece, baþka bir ülkeye, hele ki Avrupa ülkelerine gitmek için izin almasý gerekmiyor. Diplomasi, protokol ve güvenlik kurallarý gereði bildirim yeterli; ki bu da zorunlu deðil.
Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki tüm siyasilere mi, yoksa özellikle iktidar partisine mi yönelik bir engellemesi var; sorun bu noktada. Ancak HDP’yi ve hatta PKK’yý destekleyen etkinliklere hoþgörülü bir yaklaþým sergilenmesi, buna karþýlýk diðer etkinliklere mesafeli durulmasý, adý geçen ülkelerin siyasi bir tercih kullandýklarýný ima ediyor.
Kamu düzeninin garantörü Türkiye mi?
Avrupa ülkelerinin Türkiyeli siyasetçilerin etkinliklerine izin vermeme gerekçeleri, genel olarak kamu düzenin bozulma olasýlýðý.
Bir bakanýn adý geçen ülkelerden birinde, kiralanmýþ bir salonda sivil toplum kuruluþlarý ya da farklý nitelikteki örgütlerin daveti üzerine bir konuþma yapmasýnýn kamu düzenini nasýl bozabileceði hakkýnda fikrimiz bulunmuyor. Üstelik, kamu düzeninin bozulacaðý bir öngörü; yani tahmin. Bu durumda adý geçen ülkeler, “önleyici müdahale” yapmýþ oluyorlar; týpký terörle mücadelede olduðu gibi.
Kamu düzeninin bozulma ihtimali çok esnek bir kavram; zira hem kamudan hem de düzenden kimin ne anladýðýný saptamak zor. Kuzey Kore’de yaþasaydýk, evimizin salonunun bile kamusal alan sayýlabileceðini bilirdik. Ayrýca ne olursa bu düzenin bozulabileceði sorusunun yanýtý da belli deðil. Bozulan bir kamu düzeni görünce, onu tanýrýz. Ancak bozulmanýn ne zaman önlem alýnmasýný gerektirdiði konusunu her durumda kestiremeyebiliriz.
G-20 toplantýsýnýn Hamburg’da yapýlmýþ olmasý, kamu düzeni meselesinde Türkiye’ye yönelik ileri sürülen gerekçeyi epeyce anlamsýz hale getiren bir örnek. Toplantý için aktivizmin merkezi Hamburg’un seçilmesi, burada kamu düzeninin bozulacaðýnýn “öngörülmesini” gerektirirdi; ki düzen de epeyce bozuldu.
Yöntem farký
Adý geçen ülkelerin tutumunu, ileri sürülen gerekçelerle izah etmek kolay deðil; çünkü konu baþka.
Bir ülkenin bakanlarýnýn bir baþka ülkede etkinlik yapýp kendi ülkesi kökenlileriyle buluþmasý, Avrupa ülkelerinde sýk görülen bir durum deðil. Avrupa’da yaþayan Türkiye kökenlilerin Türkiye ile baðlarýnýn zayýflayýp yaþadýklarý ülkeye konsantre olmalarý ve “azýnlýk” olarak deðil, çoðunluk gibi yaþamalarý bekleniyor. Olabilir, bu bir tercih denebilir. Ama örneðin Almanya, Gürcistan’a yerleþmiþ-yerleþtirilmiþ Almanya kökenliler için ayný politikayý uygulamayýnca ortaya çifte standart çýkýyor. Yani her devlet aslýnda kendinden türeyen toplumlarla iliþkisini pekala devam ettiriyor; bulunduklarý ülkenin siyasetini etkiliyor ve ana ülkeden kopmamalarý saðlanabiliyor. Ancak Merkel gidip Gürcistan’da ya da Ýngiltere baþbakaný May Girne’de konuþma yapmadýðý için, Almanya ile Gürcistan Almanlarý ya da Kýbrýs’taki Ýngilizler ile Ýngiltere arasýndaki baðý diri tutma siyaseti izlenebilir, eleþtirilebilir ve engellenebilir olmuyor.