‘Türk turistler en iyi otellerde kalýyor, lüks restoranlarda yemek yiyorlar’

Bütün baþkentler ayný olmak zorunda deðilse neden Ankara havasý hakim Viyana’ya? Mevsimdense sorun yok elbette. Ama Londra da, Brüksel de hep ‘gri’ atmosferiyle biliniyorsa bir ‘baþkent yeniði’ var demektir.

Baþbakan Yardýmcýsý Bekir Bozdað’la Viyana seyahati böyle bir atmosferde gerçekleþti. Bozdað, Türkiye dýþýndaki Türk vatandaþlarý ve bir þekilde Türkiye’yle iliþkili topluluklardan sorumlu hükümet üyesi. Belki de siyasi hayatýnýn en sýk yurt dýþý seyahatlerini bu dönemde gerçekleþtiriyor.

Devletin ‘gurbetçi’ye bakýþýnýn son 40 yýlýnýn özetini çýkarmayý deneyelim:

1960-80: Avrupa’daki Türkiyelilerin adý ‘gurbetçi’ydi ve devlet için ‘iþçi dövizi’, millet için ise elektriksiz köye renkli TV getiren ‘Mercedesli Alamancý’ anlamýna gelirdi. Devlet gurbetçinin parasýyla ilgiliydi, ancak o paranýn nasýl kazanýldýðý iþçinin sorunuydu! Öyle ki, gurbetçilerin deyimiyle “Elçiliklerimiz Türklerden baþka herkesle ilgileniyor”du...

1980-90: Gurbetçiler hala Hazine’nin en önemli ‘döviz kaynaðý’ydý. Ancak 12 Eylül darbesi nedeniyle Avrupa’ya kaçanlar nedeniyle artýk ‘anarþist’ ve ‘bölücü’ sýnýflarý da eklenmiþti yanlarýna. Onlar döviz deðil, AÝHM’den tazminat cezalarý, parlamentolardan Türkiye aleyhine kararlar, bildiriler gönderen ‘üç beþ satýlmýþ’tý devletin gözünde. Gurbetçiye ‘aralýk’ tutulan kapýlar, bu bahaneyle iyice kapandý.

1990-2000: Gurbetçiler, devlete verdikleri dövizin ülkenin kalkýnmasý için kullanýlmadýðýný görünce özel giriþimlere para aktarmaya baþladý. Ancak bu kez de hem özel giriþimlerin arasýna karýþan ‘özel hortumcular’dan vurgun yedi, hem devlet tarafýndan ‘irticai’ odaklarýn finansörü olarak görüldü. Devlet, bir yandan da, Türkiye’de baþlattýðý ‘ulusalcý’ kamplaþmayý  Avrupa’ya taþýdý, bir kýsým gurbetçiyi, diðerlerine karþý örgütlemeye giriþti. Gurbetçi, kendi ülkesinden yediði bu darbelerin yanýnda, Avrupalý’nýn gözünde faili meçhuller ve terörle mücadele adý altýnda devletin terör estirdiði bir ülkeye sahip olmanýn ezikliðini yaþadý.

2000-2012: Devletinden sýtký sýyrýlan ve iþlerini güçlerini, ailelerini yaþadýklarý ülkelerde kurmaya baþlayan Avrupa’daki Türkiyeliler, ilk kez ülkelerinin ‘demokratikleþme’yle gündeme gelmesine tanýk oldular. AÝHM’den ülkeleri aleyhine çýkan kararlarla yüzlerinin kýzardýðý günler azalmaya, Türkiye’deki demokratik ve ekonomik geliþmelerle moral bulduklarý günler artmaya baþladý. Giderek, Türkiye’deki akrabalarýnýn borç talepleri azaldý. Devletleri ilk kez onlara ‘döviz’ veya ‘siyasi kitle’ gözüyle bakmýyor, ‘Türkiyelilik’te birleþmelerini istiyor. Devletleri onlardan utanmýyor, aksine Avrupa’dan gelen ýrkçý yaklaþýmlara karþý arkalarýnda duruyor, elçiliklerin kapýlarý sonuna kadar açýlýyor.

Hatýrlamalara dayalý yüzeysel bir analiz bu. Bu alanda derinliðine çalýþma yapanlarýn bulgularý ‘Türkiye diasporasý’ný önemseyen devlet için paha biçilmez deðere sahip.

Özellikle son 5 yýldaki siyasi ve ekonomik deðiþim algýlarý da deðiþtirmeye baþlamýþ Viyana’da. Baþbakan Yardýmcýsý Bozdað’ýn þu sözlerinin altýný çizdim: “AB’nin ‘Türklere vize verirsek, gelir kalýrlar, dönmezler’ kaygýsý yersiz. Türkiye’de çok iyi þartlar var þimdi. Üniversiteler, iþ imkanlarý. Türk þirketleri artýk dünya ile çalýþýyor. Bu da Avrupa doðumlu Türklere ciddi imkanlar saðlýyor.”

Nazik evsahibimiz Viyana Büyükelçisi Ayþe Sezgin’in söyledikleri ise ciddi veriler içeriyordu: “Burada doðum oraný 1,4’lere düþtü. Nüfusun yüzde 30’u 65 yaþýn üstünde. Genç çalýþan nüfus sosyal devleti ayakta tutmakta zorlanýyor. Kriz sürüyor; dahasý açýklanmayan kamu borçlarý var. Türkiye’den Avusturya’ya göç durdu denilebilir. Aksine þimdi turist olarak geliyorlar. Geçen yýl 70 bin Türk turist geldi. Avusturya gazeteleri ‘Ýyi otellerde kalýyorlar, en iyi restoranlarda yemek yiyorlar’ diye yazdý.”