‘Türk yargısının içler acısı hali’

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında eğildi mi, eğilmedi mi?

Bu soruya vereceğiniz cevap “tarafınızı” değil, hakkaniyetten yana olup olmadığınızı belirleyecek...

Benim cevabım belli:

Görüntüler ne diyorsa, o...

Görüntüye göre, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan protokol sırasının solundan girip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini sıkıyor, ayrılırken (dönmeden önce) hafifçe başını eğip selam veriyor.

Bildiğimiz selam...

Otobüste ya da asansörde, uzak bir tanıdıkla karşılaştığınızda, başınızla nasıl selamlıyorsanız, öyle...

Ne eksik, ne fazla...

Bunun ne güç karşısında eğilmeyle ilgisi var, ne de siyasete teslim olmayla...

Bir nezaket davranışı...

Hürriyet’in “kurnazı” Taha Akyol meseleye duhul etti mi, bilmiyorum. Herhalde iyi şeyler yazmayacaktır. İlkokul mezunu bir marangozdan direktif alan HSYK düzenini “hukukun üstünlüğüne” örnek gösterdiğine göre, Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan’ın nezaketli davranışını “hukuka darbe” olarak yorumlayacaktır.

Tıyneti buna müsait...

Başka “kurnazlar” duhul ettiler konuya:

CHP’liler, Fetullah’ın liberalleri ve ek olarak Aydın Doğan’ın iki gülü...

Fetullah’ın liberallerini bir kenara bırakalım; onlardan hakkaniyete uygun bir tavır sadır olmaz.

CHP’li yetkililer hangi yüzle konuşuyor?

Bugüne kadar “hukuk”la, “hukuk devleti”yle, “hukukun üstünlüğü” ilkesiyle başı hiç hoş olmamış, yakın zamana kadar Anayasa Mahkemesi’ni “arkabahçesi” olarak gören ve istediği kararları aldıran CHP hangi yüzle konuşuyor?

Hem Yassıada Mahkemesi’nin idam kararlarına “kurumsal destek” vereceksin ve bu cinayetleri “devrim” olarak değerlendireceksin, hem de “hukukçu siyasilerin karşısında eğilmez” diyeceksin!

İsmet Paşa’nızın karşısında eğildiler.

Partinizin karşısında eğildiler ve esasında hep eğiktiler...

Darbecilerin karşısında eğildiler.

Pensilvanyalı şarlatanın karşısında eğildiler.

Bir itirazınızı hatırlamıyoruz...

28 Şubat’ın “hukuk cinayetlerine” de bir itirazınız olmamıştı; bilakis yargıyı “sopa” olarak kullanan BÇG’yi “kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmuş sivil bir baskı grubu” ilan etmiştiniz.

Hürriyet’in iki gülüne gelince...

Biri, “Türk yargısının içler açısı hali” diye başlık atmış...

Bu pişkin utanmaza şunu hatırlatırım:

Genelkurmay Başkanlığı yargı elemanlarını “brifinge” çağırdığında yayın gurubu olarak “desteklerinizi” esirgememiştiniz... Savcıları brifingci paşaların karşısında “eğilmeye” zorlayan bu şerefsiz girişimi “işte hukuk devleti” filan gibi başlıklarla meşrulaştırmıştınız. Hatta brifinge itiraz eden gerçek hukuk adamlarını manşetlerinizle dayaktan geçirmiştiniz. Reşat Petek’e yaptıklarınızı hatırlatırım...

Hürriyet’in diğer gülü ise, tam bir “işbirlikçi...”

İlk gün, “Dik dur, eğilme Zühtü Bey” diye yazmış, “eğildi” iddiasında bulunmuştu; Zühtü Arslan’ı aşağılayan ifadeler kullanmayı da ihmal etmemişti tabii...

Dünkü yazısında, “Hayır, eğilmedi” diyor.

Görüntüleri izlemiş. Eğildiğine dair bir emare yokmuş. Kadraj oyunuymuş, filan...

İyi de, ilk gün de o görüntüleri izleyebilirdin.

İlk gün de “kadraj oyununu” tespit edebilirdin.

Ne oldu ki?

Olanı söyleyeyim:

Muhtemelen Aydın Doğan, hem tavla arkadaşı, hem de garsonu olarak “kullandığı” bu her kalıba girebilen zatı uyarmış, “Şu sıra mahkemelerde süren davalarımız var. Yargıyla kötü olmayalım... Bari sen farklı bir şey yaz! Senin yazdıkların benim görüşlerim olarak biliniyor!” demiştir.

Budur.

Başka ne olabilir ki?