‘Türkçem, ses bayrağım benim!’

“Selfie” için Türkçe karşılık aranıyormuş.

Bence “özşipşak” denilebilir; yâhut daha ağır-oturaklı olması istenirse “şipşâq-ı nefsî” de olabilir.

Fakat tam da TDK “beğeni”sine uygun bir karşılık isteniyorsa o vakit belki “kendiselşipşak” çevirisi daha bir cuk oturur.

Ziyâ Paşa, Ahmed Midhat Efendi ve Tevfik Fikret de bu kelimeyi kullanıyorlardı şeklinde bir iddia da ardından endaht edilir, olur biter. Nasıl olsa (desteksiz!) atış serbest!!!

Hazır Türkçeden açılmışken; bir hemşîremiz de sütûnunda “gurur yapmayın!” buyurmuş.

Ben sayfa sekreteri olsam üzerini çizer kenarına da not düşerdim:

“Siz de böyle yazı yapmayın!”

Yoksa okuyucunun biri çıkar protesto edebilir:

“Buna çok şaşırmak yapdım!”

Yâhut daha da “doğrusu”:

“Bunu çok şaşırmak yapdım!”

Arkadaşlar, yapmayın!!!

***

Bir diğer arkadaşımız ise yine dün “nev-i şahsına özgü” yazmış ki bu da yanlış, daha doğrusu yâniş... (Encümen-i Dâniş!!!)

“Nev” Farsça bir sıfatdır ve “yeni” anlamına gelir; nitekim aynı Hind-Avrupa Dilleri âilesine mensub İngilizcedeki karşılığı “new” Almancası “neu” Fransızcası “neuf/neuve” vs..

Hepsi Latince “novus/novum/nova” sıfatından çıkmadır.

Bir de Arabca isim olan “nev’” vardır ki bizde çoğu kez “nevi’” olarak da geçer, çünki araya bir i ekliyerek kelimeyi Türk selîkasına, Türk hançeresine daha uygun hâle getirirsiniz. O apostrof Arabcadaki “‘ayın” harfini Latin harfleriyle gösterebilmek içindir. Gırtlakda çatlatılan bir sesdir; bizi “bozar”; onun için boşveririz yâhut o hecenin sonunda bir “kesme” bir “durak” yaparak (Burada  yapmak’ fiili doğru olarak kullanılmışdır!) telaffuz ederiz.

“Nev’i şahsına münhasır” (sui generis) gibi...

İşte bu deyim aynen dün o arkadaşın yazmak isteyip de yanlış yazdığı deyimdir. Yâni “türü kendine özgü” demek.

“Nev-i şahs” ise anlamsız bir tamlama. “Şahsın türü” gibi birşey oluyor; çünki öbür Farsça anlamında kullanılmadığı âşikâr. Zâten öyle olsa kaç yazar? O zaman da “şahsınyenisi” gibi bir acâib lakırdı çıkıyor ortaya!

Çi mânâ ve çi münâsebet?

Kısacası “nev’i şahsına özgü” olacakmış olamamış.

Onun için ben bu vesîleyle, 1980’den bu yana yedinci kez olarak bir kere daha, Millî Eğitim Bakanımıza, artık hangisine denk gelirse, şu ricâmı bir kere daha iletmek istiyorum:

Sayın Bakan!

Lütfen okullara “fasih Türkçe” dersleri koydurunuz! Yeni fasıl istemiyorsanız mevcud Türkçe ve sonraki edebiyat derslerini bu isimlere lâyık duruma getiriniz!  Hâlâ müfredat programında var ise mantık derslerini de göstermelik olmakdan çıkararak adam edilmesini sağlayınız!

Bakınız; bizde bir ders yılı 180 gündür ve bunun da ortalama en az onbeş günü yok soğukdu, gripdi yok bayramların bir önceki veyâ bir sonraki haftasonlarıyla birleştirilmesiydi gibi (Burada “sittiri bokdan” lafı iyi giderdi ama saray terbiyesiyle yetişmiş olmamdan ötürü sarf-ı nazar ediyorum.) evet, birleştirilmesi gibi sudan sebeblerle kaynar.

Ama bunu saymaz isek bile 12 yıllık bir eğitim süresi tırtıksız 2.160 ders günü tutuyor.

Orta ve Batı Avrupa ülkelerinde ise ortalama 12 yıllık (Almanya’da 13 Yıl!) lise eğitimi yılda 220 ders gününden toplam 2.640 gün ediyor!

Arada bizim aleyhimize tam 480 ders günü bir fark var!!!

Bir tam takvim yılı ve artı dört ay!!!

Bitmedi!

Batı Avrupa ülkelerinde yaz tâtilleri ortalama 42/45 gün gün, sürer.

Bizde ise 100/110 gün!!!

Üçbuçuk ay avara kasnak dolaşan bir çocuk, ki bizde yaz tâtili budur, hem okul disiplinini hem de bir önceki yıl öğrendiklerinin büyük kısmını unutur!

Türkiye’de yıllık ders günü sayısı, çok değil sâdece 200 güne yükseltilse bu, oniki yılda 240 ilâve ders günü eder. Yâni çocuklar böylece aynı süre içinde bizim kıytırık ders yılı hesâbına göre 1,3 ilâve ders yılı daha okumuş olurlar.

2.160 ders günü yerine 2.400 ders günü!!!

Velhâsıl...

Bâqî selâm...

ÇOK ÖNEMLİ NOT: CHP Genel Başkanı Sayın Kemâl Kılıçdaroğlu’na karşı girişilen hayâsızca saldırıyı NEFRETLE kınıyorum! Y.A.