Daha önce de sormuþtum: “Türkler ve Kürtler” derken “Kürtler”in kim olduðu az çok belli ama bu “Türkler” kim oluyor? Türk Milleti deðiþik etnik topluluklarýn bu topraklar üzerinde bin yýllýk tarihî süreçte ortak deðerler etrafýnda kaynaþarak oluþturduðu bütünlüðün adý. Bu benim tanýmým... Fakat bu tanýma özellikle Kürtlerin büyük bölümü itiraz ediyor. “Türk bir etnisitedir, bizimse farklý bir etnik kimliðimiz olduðu için Türk adlandýrmasýný kabul edemeyiz” diyorlar. Oysa milli kimlik ve etnik kimlik bambaþka þeyler. Adýna “Türk” de deseniz, “Türkiyeli” de deseniz, “Anadolu insaný” da deseniz -etnik kimliklerin üstünde- kapsayýcý bir millî kimlikten söz ediyorsunuz, unutmayýn.
Millet her þeyden önce siyasî bir varlýk. Devleti olan topluluk millettir. Etnisite ise sosyolojik ve hatta antropolojik bir kavram... Millet çok etnili de olabiliyor, tek etnili de... Bunu biraz tarihî süreç, biraz da sosyolojik geliþmeler belirliyor. Türk milleti tarihî ve sosyal þartlarýn ürünü olarak çok etnili bir yapý. Dolayýsýyla Kürtler de -diðerleri gibi- etnik aidiyetleriyle birlikte milletin bir parçasý durumunda. Ama “Türkler ve Kürtler” derken bunu reddetmiþ oluyoruz.
Peki, Kürtleri bir etnik kimlik olarak zihnimizde ve dilimizde ayrýþtýrýyoruz da Kürtlerin dýþýndaki Türkleri neden homojen bir blok sayýyoruz, söyler misiniz? Unutmayýn ki “Türkler ve Kürtler” derken zikrettiðiniz “Türkler” kategorisinin içinde envai çeþit etnik unsur var. Demek ki mesele etnik kimlik sahibi olmakla deðil, kendini millet bütününe ait sayýp saymamakla ilgili. Öyleyse -geçmiþte Kemalistlerin yaptýðýný tersinden yapýp- “Türk kimliði etnik bir kimliktir” iddiasýyla sözgelimi bir Çerkez’in veya bir Arnavut’un “Türk olma” hakkýný elinden almaya hakkýnýz yok. Kendilerini etnik kimlikleriyle ifade etmek istemeyen milyonlarca insana ille de birer etnik kimlik dayatmaya hakkýnýz yok.
Gerçi millî kimlik ve etnik kimlik kavramlarý arasýndaki anlam farkýný bazý aydýnlarýmýz ayýrt edemezken “sokaktaki adam”dan bu konuda bir zihin aydýnlýðý bekleyemeyiz belki ama tarihî miras itibarýyla Türk toplumu millî kimlik bilincine yatkýn sayýlmalý. Milliyetler öncesi Avrupa toplumlarýnýn aidiyet anlayýþlarýný düþünün: Feodal kültür içinde bir insan kendisini sözgelimi Alman veya Fransýz diye tanýmlamaz, Hamburglu veya Marsilyalý diye ifade ederdi aidiyetini. Monarþiler feodaliteyi tasfiye edip üniter millî devletleri tahkim etmeye baþladýktan sonra millî kimlik bilinci oluþtu. Ayný dönemde Osmanlýda ise feodalite mevcut olmadýðý için imparatorluk tebaasýnýn tamamý doðrudan padiþaha baðlýydý ve vatandaþlar dinî aidiyetleri itibarýyla birer millî kimliðe sahipti. Ýslam milleti, Yahudi milleti, Ortodoks milleti gibi... Modern dönemde millî devlet kurulurken de eski millet sistemini sürdüren bir anlayýþ çerçevesinde hareket edildi. Anadili Türkçe olan fakat Ortodoks milletine mensup Karamanlýlar nüfus mübadelesi kapsamýnda Yunanistan’a gönderilirken anadili Türkçe olmayan Müslümanlar Türkiye’ye getirildi.
Demek ki henüz millî devletin kuruluþu aþamasýnda bile kapsayýcý bir millî kimlik anlayýþýnýn toplumun genelinde kabul görmesi için gereken þartlar fazlasýyla mevcutmuþ. Buna raðmen biz bu iþi neden baþaramadýk peki? Bu sorunun iki ayrý cevabý var. Birincisi, Kemalizm’in milletleþme ve laikleþme projelerini bir arada yürütebilecek donanýmdan mahrum bulunuþu. Yani farklý etnik kimlikleri tek bir millet kimliði altýnda bir araya getiren faktörün inkâr edilmesi...
Sorunun ikinci cevabý ise þu: Bugün toplumun önemli bir bölümünde “milli kimlik”le “etnik kimlik” arasýndaki anlam farkýnýn çoðunlukla ayýrt edilemeyiþi, daha doðrusu milli kimliðin ne anlama geldiðinin pek anlaþýlamamasý sosyokültürel yapýnýn modernleþme sürecinde yaþadýðý büyük dönüþümle de ilgili. Birçoklarý için aidiyet veya kimlik dendiðinde “soy”la, “kan”la ilgili bir þeyler akla geliyor hemen. Aþiret veya soy, boy, aile mensubiyeti yahut hemþehrilik gibi kavramlarýn bir adým ilerisinde ise etnik kimlik var ancak. Çünkü kiþileri millet bilincine veya milli kimlik aþamasýna ulaþtýracak o adýmýn atýlmasý için sosyokültürel yapýnýn gereken þartlarý sunmasý lazým. Demek istediðim, geleneksel iliþkilerin ve toplumsal deðer hükümlerinin modernleþmeye direndiði, daha otuz yýl önce köylü nüfusun kent nüfusundan kalabalýk olduðu, þehirleþmenin tarihinin henüz yarým yüzyýlý bile bulmadýðý bir ülke için aidiyet konusunun modern anlayýþa uygun olmasýný ummak aþýrý bir beklenti olabilir.
Öte yandan, modern çaðda ortaya çýkmýþ olan politik ve sosyolojik anlamlý “millet” kavramýný dinî metinlerde geçen antropolojik anlamlý “kavim” kavramýyla karýþtýran/karþýlayan ve ayrýþtýrýcý etnik milliyetçilikleri onaylarken birleþtirici millet anlayýþýný “kavmiyetçilik” diye lânetleyen Ýslamcý muhayyile de bu alandaki zihinsel sorunlara bir çözüm üretemez. Bunu da not edelim.