Türk-İş Başkanı kimseyi satar mı?

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı ile konuştukları üzerine enva-i çeşit yorum ve eleştiri sıralanıyor. 

Sarf ettiği iki cümleden dolayı neredeyse Türk-İş Başkanını çarmıha gerecekler.

İşçileri satmaktan, hükümete ayar vermeye kadar çok ağır suçlamalarda bulunuyorlar.

Bu yorumları ve eleştirileri okuyunca tanıdığım Ergün Atalay’a haksızlık yapıldığını düşündüm ve fena halde üzüldüm. Başkalarının hakları için çok büyük mücadeleler veren kişiler bazen kendi haklarını korumakta zorluk yaşarlar.

Aslında Ergün Atalay, ‘vurun abalı’ya rüzgârının en çok mağdur ettiği kişilerdendir; çok sık ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilir pozisyonuna düşer. Bu herkesi idare etmeye çalışıp hiç kimseyi memnun edememek gibi sakil bir tavırla ilişkili değildir. Atalay, doğru bildiğini söylemekten ve hak bildiği yolda yürümekten çekinmeyen düzgün bir insandır.

Türk-İş Başkanlığı zor bir iştir. Hayatı sendikacılıkla geçen, adeta sendikacılığın mücessem haline dönüşen Atalay’ı kimse ‘sarı sendikacı’ kategorisine indirgeyemez. Tanıyan herkes bilir ki, Atalay Türkiye’deki sendikal hakların gelişimine bütün hayatını adamıştır. Bu makama gelmesi de hiçbir gücün etkisiyle değil, tamamen işçilerin destekleriyledir. 

Atalay, ne işçileri satar, ne hükümetlere ayar vermek gibi bir tavır içine girer.

28 Şubat sürecinde bazı sendikaların nasıl vesayet özlemiyle yanıp tutuştuğunu, siyaset mühendisliğinin figüranı haline geldiğini, darbelere çanak tutan kurumsal yapılar gibi işlevler gördüğünü biliyoruz. 

Başbakanlara, bakanlara, milletin seçilmiş iktidarlarına ayar vermeye çalışanlar, siyaseti yönlendirme özlemiyle yanıp tutuşanlar çok oldu. Ama Ergün Atalay hiçbir zaman demokrasi, millet ve hukuk karşıtı bir işin içinde olmadı. Onun sendika başkanlığı döneminde yaşanan her türlü doğrudan veya dolaylı müdahale veya ayar verme girişimine karşı aslanlar gibi ortaya atıldı ve demokrasiden yana tavır koydu.

Hiçbir zaman eyyamcılık yapmadı, rüzgârın yönüne göre eğilip bükülmedi.

Türk-İş’in vesayet kurumu değil emek ve demokrasi havarisi gibi davranması için elinden geleni yaptı. 15 Temmuz darbe girişimi ve öncesindeki saldırılarda çok net olarak safını belli etti, ahlaki bir duruş sergiledi. 

Hükümet ile sendikalar arasında çok çetin, zor, sancılı müzakereler yapılabilir; ilişkiler de kimi zaman çok sıcak, kimi zaman da çok fırtınalı olabilir. Bu durum, işin doğası gereğidir. Hükümet de, sendikalar da bir nevi kamu görevi görürler, sonuçta vatandaşın menfaatlerini korumaya çalışırlar. 

Atalay, samimi ve perdesiz konuşan birisidir. Bakana yönelik tarım işçileriyle ilgili talepte bulunması, kesinlikle bir ayar verme, racon kesme veya haddi aşma durumu olarak görülmemeli diye düşünüyorum. Atalay’ı ve samimi tarzını bilenler bu diyaloğun kesinlikle bir ayar verme hali olmadığını bilirler. 

İşçilerin haklarını savunmak her zaman işçileri sokaklara sürerek yapılmaz. Diplomasi, diyalog, müzakere bu işin yöntemlerinden biridir. Sendikalarla hükümetin bir noktada anlaşması ve ülkenin daha fazla gerilmemesi, işçilerin haklarını gözetmemek olarak algılanmamalıdır. 

Ergün Atalay, ne işçileri satar, ne vatan ve milletini satar.

Atalay’ın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’la da samimi bir dostluğu, çok eskilere dayanan bir hukuku vardır. Atalay, beraber yol yürüdükleri işçileri de, bir şekilde hukuk olan hiçbir dostunu ve arkadaşını da satmaz. Bunu da çok açık ve şeffaf bir şekilde ortaya koyar, başkaları ne der diye yürüyüşünü değiştirmez. 

Bir anlık algılarla, çok büyük zorluk ve mücadelelerle geçen ömürler hakkında peşin hükümler vermek çok büyük insafsızlık olur.