Zeka. Eðitim. Bilgi. Araþtýrma. Geliþtirme. Ýnovasyon. Yeni olaný bulma. Üretme. Ürettiðini pazarlama. Sürdürülebilirlik. Hayal gücü. Bunu hayata geçirecek olan strateji ve yön bulma kabiliyeti. Ýþte bir ülkeyi ‘Ar-Ge’ ülkesi haline getirip, onu evrensel rekabet ligine taþýyacak bir kaç baþucu kelime... Elbette bu kadar basit deðil, örneðin sahanda yumurta yapmak, turizm ülkesi olmak deðil. Rubi küpü gibi bir þey. Çevir çevir ve bütün aynýlarý bir araya getir. Öyle bir ülke olmak ki, gerek devlet politikasýný bu yöne de çevirmek ve gerekse o ülkenin özel sektörünün ‘ar-ge’ olan iliþkisini maslahatgüzarlýktan büyükelçilik seviyesine çýkardýðý bir ülke...
Bunu yapanlar elbet var. Ar-Ge liginde tahmin edersiniz ki ABD ilk sýrada ve liderliðini koruyor. Bu iþe sonradan mesai, politika ve beyin gücü harcamaya baþlayan Çin, Japonya, Almanya ve Güney Kore geliyor. Hal böyle iken, ar-ge yatýrýmý yapan þirketlerin %40’a yakýn ABD, %30’a yakýn AB þirketleri, yaklaþýk %22’si Japonya’dan. Geri kalaný diðer ülkeler tarafýndan paylaþýlýyor. Diðer ülkelerden biri olarak ilk 30’da 22.’yiz. Þirketler arasýnda ise henüz klasmana girecek bir Türk þirketi yok. Tu?rkiye’de Ar-Ge harcamalarý bir o?nceki yýla go?re %20 civarýnda bir artýs? go?stermesine rag?men, %0.86’lýk yýllýk Ar-Ge harcamasý ile OECD u?lkeleri arasýnda son sýralarda yer almaktadýr. Galiba böyle olmamalý.
Bunun için, öncelikle 80 mahsulü tabularý yýkmak düþüyor. Örneðin, TÜBÝTAK’ýn akademik, bilimsel tahtý aslýna bakarsanýz ilk elden ele alýnmasý gereken. Ýlla olmasýn demiyoruz, çaða uysun ve sadece kendi iþini yapsýn. Özel sektörü fonlayan bir yapýdan çok, kendi yapýsýnda ‘radikal’ bir takým deðiþiklikler yapmasý lazým. TÜBÝTAK’a bir yargýtay, bir otorite, AYM gibi kutsal bir sýfat yüklemektense, onu bir ‘ar-ge markasý’ olarak konumlandýrmak, politikadan uzak tutmak, masabaþýnda okeye dönen insanlardan kurtarmak lazým. Bu bir çözüm olabilir. Diðer çözüm ise meþhur þarký ‘bir ihtimal daha var’ýn önermesi olsun. Zira, dünyada hiç bir ülkede böyle bir ‘yapý’ yok, bizden baþka. Sonucu da belli zaten. Ne bir markamýz, ne önemli bir buluþumuz, ne inovatif bir ürünümüz var. O zaman bu yapýyý devlet sýrtýnda neden taþýsýn ki.
Diðer taraftan teknokentler. Bir takým faydalarý yanýnda, akademik dünyanýn adeta fal oklarýna emanet edilmiþ geleceði gibi. Muhasebe iþinden baþka bir þey deðil. Eski devlet yapýsýnýn bulaþýcý arazlarý hemen buralara bulaþmýþ gibi. Hele hele 2023 Türkiye’si eðer dünyanýn en büyük 10. Ekonomisi olacak ise, ne TÜBÝTAK ile, ne de teknokentlerle bu olmaz, olamaz. Devletin muhasebesel teþviðinin küçümsenmesi deðil, müdavimleri ve yöneticileri tarafýnda su-i istimal edilmesinden bahsediyorum. Ar-Ge’den çok, bilimden çok, baþka hesabýn kitabýn hüküm sürdüðü topraklardan bahsediyoruz burada. Steril bilim, inovasyon merkezlerinden deðil, çay-çorba içilen, plaza mantýðýnýn çoktan yerleþmiþ olduðu dinlenme tesislerinden bahsediyorum. Ýnsanýn aklýna CERN, NASA geliyor örneðin. Ama bunlarla yarýþan özel þirketler, teknoloji odaklý markalarý da geliyor. Buna bir el dokunmasý lazým.
Madem Gandalf bir masal kahramaný gelmeyecek ve buralarý ‘cehalet’in niþaný olan yüzüðün kötücüllüðünden kurtaramaz, biz de karþýmýzdaki ateþ püsküren ejderhalardan kurtulmak için, cüceleri kullanmalýyýz. Giriþimcileri, vizyonu olan insanlarý, gençleri ve þirketleri kalkýndýrmalýyýz. Özel sektörün evrensel rekabete oynamýyorsa, hiç birþey yapmýþ sayýlýrýz da ondan. Yoksa hiç. Koca bir hiç. Bunca hiçlik arasýndan elbet bir ‘var’ çýkmasý da beklenemez. Ekmek kuyruklu günlerin dayatmacý zihniyetinin þekil deðiþtirmiþ temsilcileri olan bu yapýlar bizi asla ve asla 2023’teki vizyona taþýyamaz. Teknolojiyi, bilgiyi arayýp bulma, bunu daðýtma ve ille de bunu hayata ‘iþler’ þekilde sokmak bizi bu vizonun bir parçasý yapar. Yoksa TÜBÝTAK bilim politikasýný üreten ‘devlet bilimcisi’ , teknoket ‘imkan talancýsý’ olur çýkar, biz de 2023’e tombala oynayarak girebiliriz...