‘Türkiye Avrupalı’dır’

-STOCKHOLM-

Anita Gradin, çok özel bir siyasetçi. Gerçekte hanımların yaşı pek konuşulmaz ama, o, bu tür hassasiyetlerin barajını aşalı bir hayli zaman olduğu için hemen hatırlatalım, 1933 yılında doğdu. İsveç Sosyal Demokrat Partisi içinde genç yaşta başladığı siyaset yaşamı, ülkesi açısından anlamlı hizmetler ile yüklü. Olof Palme ile omuz omuza süren çalışma arkadaşlığında, önce Çalışma Bakanlığı yaptı. 1982-1986 yılları arasında, bu bakanlıktaki ana görevlerinden biri, mültecilerin durumlarının düzeltilmesi ve sosyal eşitlik üzerineydi. Günümüzün renkli, demokratik ve ötekine hoşgörülü İsveç’i, onun bu çalışmaları sayesinde şekillendi.

Devamında, yani, 1986-1991 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı bünyesinde dış ticaretten sorumlu bakan olarak görev yaptı. (Görev tanımı biraz garip gelmiş olabilir ama örneğin İsveç’te bakan olan siyasetçinin milletvekilliği o gün düşüyor, yerine, aynı partinin listesinde yer alan sıradaki isim milletvekili oluyor. Her milletin demokraside yoğurt yemesi farklı olabiliyor.)

Anita Gradin, bu görevi sırasında ülkesinin Avrupa Birliği (AB) üyesi olması için yürütülen bütün görüşmelerde bulundu, İsveç’i, AB üyeliğine taşıyan siyasetçilerden biri olarak tarihteki yerini aldı.

(Yine bir bilgi aktaralım, bu iş hiç de dışarıdan görüldüğü gibi kolay olmadı. Avrupa Birliği’nin tam üyelik müzakerelerinde getirdiği ekonomik istekler İsveç halkında tepkiye neden oldu ve 1995’te yapılan referandumda İsveç halkının ancak yüzde 52’si AB’ye “evet” dedi. Aynı halkın yüzde 56.1’i 2003 yılında yapılan referandumda Euro’ya “hayır” deyince, İsveç Kronu tedavülde kaldı. İsveç’in yediği-içtiği ayrı gitmeyen komşusu Norveç’te ise halk 1994 referandumunda yüzde 52.2 “hayır” oyuyla AB’nin dışında kalmayı tercih etmişti. Bu Avrupa Birliği işleri zengin Kuzey Avrupalılar için bile zorlu işlerdir, bunu da bir yana kaydedelim.)

Anita Gradin’in konumuz açısından önemi şurada: O, İsveç’in 1995-1999 yılları arasındaki ilk AB Komisyoneri... Brüksel’deki görevi sırasında mülteci sorunları, adalet ve insan hakları, mali kontrol ve yolsuzlukla mücadele konularından sorumluydu.

Türkiye’yi ne engelliyordu?

Stockholm’e yaklaşık 45 dakika mesafedeki bir adada artık eşiyle birlikte emekliliğini geçirdiği o mütevazi evde buluştuğumuzda, konu, kendiliğinden, Türkiye’nin AB tam üyeliğine geldi.

“Açıklıkla ifade etmemde yarar var: Türkiye’nin Avrupa Birliği önündeki engeli, ne ülkenizin farklı bir kültürden oluşu, ne bulunduğu coğrafya, hatta ne de ekonomik zorluklarından kaynaklanıyordu. Bütün bu söylediklerimiz, Avrupa Birliği açısından aşılabilir konulardır. Avrupa zaten, bünyesindeki Müslümanlar nedeniyle çok kültürlü, çok inançlı bir sosyal yaşama sahip, Türkiye’nin Müslüman olması günümüz Avrupa vatandaşları açısından çok büyük bir engel oluşturmuyor. Biz, İsveç olarak, zaten, baştan beri bu tür ayrımlara karşı olduk. Ekonomik başarı ve çöküşlerin ise zamana göre iniş-çıkışlar yaşadığını hepimiz görüyoruz. Türkiye’nin önündeki en büyük engel, her zaman, bünyesindeki ağır insan hakları ihlallerinden kaynaklandı. Özellikle benim komisyoner olduğum dönemde her zaman kendi aramızda, ülkenizdeki insan hakları sorunlarını konuşur, Türkiye’nin bu sorunu aşabilmesi için neler yapabileceğimizi tartışırdık. Avrupa’dan Türkiye’ye esen soğuk rüzgarların temelinde yalnız bu sorun vardı...”

 

Şimdi engel kalktı Anita Gradin, bu çok net girişten sonra şöyle devam etti:

“Artık hepimiz biliyoruz ki, Türkiye, son yıllarda gösterdiği büyük ve anlamlı çabalar ile bu sorunu aştı. Devletin içinden kaynaklanan, kurumsallaşmış bir insan hakları ihlali söz konusu değil. Bu, yalnız Türkiye’yi değil, bütün Avrupa’yı rahatlatan bir gelişme oldu. Ülkede yaşanılan sivilleşmenin etkileri buraya kadar uzanıyor ve artık Avrupalı devlet adamlarının beyinlerinin bir kenarında Türkiye sorunu gibi bir sorun yer almıyor. Türkiye Avrupalı’dır. Bunu hepimiz kabul ediyoruz ve sorunlarını aşmış bir Türkiye, tabii ki, Avrupa Birliği üyesi olacaktır.”

 

Millet Meclisi, üzerinde çalıştığı “demokratik Anayasa”yı yaşama geçirdiği gün, Avrupa ilişkilerinde olumlu havanın artacağının işareti bu sözler...