Rahmetli Attila Ýlhan þiirleriyle sevdiðimiz, romanlarýyla tahammülfersa bulduðumuz bir büyüðümüzdür. Daha doðrusu, büyüðümüzdü...
Düþünce adamý olarak Attila Ýlhan... Eh!
Kimi takýntýlý hallerini dýþarýda tutarsak, “batýcýlýk” konusunda ilginç ve bugün de geçerli olan þeyler söylemiþtir.
Kemalizm’i konumlandýrýþý ise problemlidir.
Mesela, Kemalizm’i (o “Atatürkçülük” demeyi tercih ediyor) anti-batý ve anti-doðu temelinde “yeniden” yorumlayarak, buradan bir “çaðdaþlaþma” modeli süzmeye çalýþmýþtýr ki, bunun zorlama bir konumlandýrma çabasý olduðunu az buçuk tarih bilen (yani cumhuriyet devrimlerinin neye taalluk ettiðini kavramýþ) hemen herkes çözecektir.
Batýcýlýk konusunda söyledikleri ilginçtir, evet...
Kemal Tahir, Ýdris Küçükömerve Cemil Meriç'ten sonra, “Batýcýlýk” olgusuna ciddiyetle eðilen, bu konuda isabet yüzdesi yüksek yazýlar yazmýþ neredeyse tek isim...
Birazdan (kendisinden) sunacaðým alýntýlarý, daha önce farklý vesilelerle yazdýðým iki ayrý yazýmda kullanmýþtým.
Bu üçüncü baský olacak.
Biliyorsunuz, AB bir aralar (bir AB ordusu kurmayý düþündüðü dönemde), Türkiye’nin “Avrupa Birliði Savunma Stratejisi”ne dâhil edilmesine karþý çýkýyordu. Kendi ordusunu kuracak Avrupa, bu iþi Türkiye olmadan da kotarabilirdi, çünkü Türkiye NATO’nun hin-i hacette devreye sokulacak "muvazzaf gücü"ydü, dolayýsýyla Avrupa Birliði Savunma Stratejisi'ne dâhil edilmesi (bu, AB üyeliðiyle de taltif edilmesi anlamýna geliyordu) gerekmezdi.
Türkiye, acaba, istikbalde, Batý'nýn düþman ihtiyacýna cevap verecek bir "potansiyel" olarak saklý tutulmak istendiði için mi, müttefik güç olarak görülmek istenmiyordu?
Bunun indirgemeci bir soru (daha doðrusu cevap) olduðunu biliyorum.
Çünkü evham da içeren bu soru (yani cevap), kýsmen geçerliliðini yitirdi.
Bir AB ordusu kurulamadý.
AB, NATO þemsiyesiyle iktifa etti, bir anlamda buna zorlandý.
Türkiye’nin AB’yle kuracaðý savunma ortaklýðý da, NATO’daki göreviyle (!) sýnýrlý kaldý.
Fakat Türkiye’yi ýsrarla dýþarýda tutan ve istikbalde “hasým” olarak görecek “Batý bakýþý/Batý algýsý” deðiþmedi.
Bu neden böyle oldu?
Gelin rahmetli Attila Ýlhan’a kulak verelim ve neden böyle olduðunu anlamaya çalýþalým:
"Batý'nýn ('Sistem'in) vakti XIX. yy. boyunca sömürge (koloni) savaþlarýyla geçiyor; o zaman düþmaný ya Kýzýlderililer, ya kara derililer, ya da sarý derililerdir. Batýlý, beyaz ve Hýristiyan olmayaný o dönemde adamdan saymýyor; onlarý yok ediyor, topraklarýna el koyuyor, medeniyetlerini darmadaðýn ediyor..."
(....)
"II. Dünya Savaþý ertesinde Batý yeni 'düþmanýný' öteki 'totaliter'de, yani eski müttefiki Sovyetler Birliði'nde, onun temsil ettiði anti-kapitalist düzende buldu. Bu çatýþmayý, atom silahlarýnýn dehþet dengesi sayesinde yeni bir dünya savaþýna çevirmediyse de, 'Soðuk Savaþ' o dengeyi korumanýn gerektirdiði silahlanma (Arada çýkarýlan yöresel savaþlar: Kore, Vietnam, Çin vs.) silah fabrikatörlerinin yüzlerini güldürmekte devam ediyordu."
(....)
"Sistem'in açýkça ilan edilmiþ ya da edilmemiþ yeni savaþlara, 'yeni düþmanlýklara' ihtiyacý vardýr. Ýran, batý için bir savaþ odaðýdýr; ihtilaf hanidir sürüyor. Ya Irak? Irak Batýlý koalisyonun resmen hasmýdýr, ona karþý savaþýlmýþtýr; þu anda kýskývrak baðlanmýþ, hâlâ baþ eðmediði için de 'ambargo' ile birlikte yeni türden bir 'Sevres' dayatýlmýþtýr."
(....)
"Peki, Libya'ya ne demeli? ABD uçaklarý Libya'yý bombalamýþ, Akdeniz'de sinek uçsa kabahatli olarak Libya gösterilmiþtir. Son seçimlerden sonra Cezayir, ondan önce Sudan, bu arada Somali, hatta Afganistan Batý'nýn ('Sistem'in) potansiyel düþmanlarý arasýnda yer alýyorlar. Fark ettiyseniz, saydýðým ülkelerin hepsi 'radikal' deðil, ama hepsi Müslüman... Sistem, 'radikallik' bahanesiyle bu defa en eski 'hasmýna', yani Müslümanlýða takmýþ olmasýn. Buradan yola çýkarak, 'küreselleþme' çaðýnda Batý'nýn kendine seçtiði yeni düþmanýn kim olacaðýný anlamak zor deðil."