Ýster kendi siyasi sýnýrlarýmýza bakalým, isterseniz yakýn çevremize. Ciddi sorunlarýn hýzla ilerlediði, bazýlarýnýn büyük kopuþlar yaþattýðý bir dönemdeyiz. Ýlginç bir not aktarmak istiyorum. Böylece ne demek istediðimi daha rahat anlatabileceðim.
Birkaç gündür Kuzey Irak’ta devam eden önemli bir toplantý var. Bu toplantýnýn gündeminde önemli sorular ve sorunlar var. Irak’ýn geleceði ne olacak? Ya da Irak’ýn bir ülke olarak geleceði var mý? Kerkük IKBY’ye mi baðlanacak? Yoksa Baðdat’ta mý kalacak? DAEÞ’le mücadele baþarýya ulaþacak mý?
Kýsa adýyla MERI Forum (Ortadoðu Araþtýrmalarý Enstitüsü) bölgesel yönetimin ilk ciddi düþünce kuruluþu olarak bu toplantýyý düzenliyor. Erbil’de görev yapan baþarýlý gazeteci Simla Yerlikaya, dün o toplantýdan önemli bir kare aktarmýþ:
‘Irak Meclis Baþkaný Selim Cuburi Arapça konuþmaya baþlayýnca salonda bulunan Kürt gençlerinin simultane tercümeyi dinlemek için kulaklýklarýna yönelmesi bana kalýrsa bu kopuþun gözle görülecek kadar net iþaretlerinden biriydi. Hukuken Irak vatandaþý olan erken 20’li yaþlarýndaki bu gençlerin hiçbiri Arapça bilmiyordu. Eðitimlerini Kürtçe almýþlardý ve Arapça almak için de hiçbir motivasyonlarý yoktu. Salonda Cuburi’yi kulaklýk takmadan anlayabilen Kürtler ancak 1991 öncesi Irak’ýnda okula gitmiþ, belli bir yaþýn üzerinde Kürtlerdi.’
Burada sorun ne kimin Arapça bildiði ya da bilmediði, ne de hangi bölgede yaþayanlarýn Kürtçe konuþtuðu. Ancak yakýn çevremizde giderek hýzlanan, özellikle de Suriye’de çok farklý boyutlar kazanan sorunlarýn bir parçasý bu kareler. Ýnsanlarýn farklý diller konuþmasý, hele de kendi ana dillerinde hayatlarýna devam etmesini aþan boyutlarý var bu örneklerin. Ana dil, güzel benzetmeyle herkese ana sütü kadar hak elbette. Ancak tüm bunlarýn nasýl yönetileceði de herkesi yakýndan ilgilendirecek kadar hassas.
1 Kasým seçim sonuçlarý, gerek istikrar açýsýndan, gerekse yakýn geleceðe daha güvenle bakabileceðimiz bir yol haritasý çýkardý önümüze. Burada nasýl yürüneceði ve hangi baþlýklarýn öncelikli olarak ele alýnacaðý, sadece iktidarýn deðil, toplumun geniþ kesimlerinin katýlýmýyla devam edilip edilmeyeceði çok önemli.
Türkiye’nin belli bölgelerinde hala sadece iki siyasi parti gerçek anlamda siyaset yapabiliyor. AK Parti’nin aldýðý sonuçlar ve ülke genelindeki tablo herkesin malumu. Ancak elimizde 7 Haziran seçimlerine oranla daha farklý sonuçlar olsa da; mesela Diyarbakýr, Þýrnak veya Hakkari’de alýnan sonuçlara baktýðýmýzda, yaþanan tehlikeli kopuþu görmemek mümkün deðil.
Eðer HDP, iddia edildiði ve özellikle 10 Aðustos 2014’den 7 Haziran 2015’e kadar desteklendiði gibi gerçekten bir siyasi parti olarak yoluna devam edebilme yönünde, en azýndan adým atabilseydi; az önce bahsettiðim þehirlerdeki sonuçlarýn aidiyet açýsýndan getireceði sorunlar hafifleyebilirdi. Ancak durum sandýðýmýzdan daha vahim.
Bu sorunun çok farklý boyutlar kazandýðýný gördüðü ve acilen tedbir alýnmasýný saðladýðý için Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan hedef alýndý uzun zamandýr. Barýþý istemediði için, barýþý bozduðu için suçlandý. Hatta daha da ileri gidip yaþanan çatýþmayý onun çýkardýðýný öne sürenler bile oldu. Oysa Erdoðan, gerek terörle mücadele konusundaki kararlý tutumuyla, gerekse Kürtlerin farklý kesimlerine doðrudan hitap eden ve kalplerine dokunan temaslarýyla bu kopuþun önüne geçmenin çabasýný gösteriyor.
Bu sýradan bir sorun deðil. Sýradan yöntemlerle mücadele etmek de mümkün deðil. Terörle mücadele iþin sadece bir boyutu. Kuþkusuz ayrýþmayý derinleþtiren ana aktör olarak örgütün belinin kýrýlmasý önemli. Ama ötesinde sabýrla ve samimi bir yaklaþýmla atýlmasý gereken çok adým var.