Biraz kliþe bir benzetmedir, ama bilhassa gergin zamanlar için iyidir: Türkiye’yi dev bir gemi gibi tahayyül etmek.
Bu geminin güvertesinde farklý gruplar, deðerler, çýkarlar vardýr. Birbirleriyle yarýþýr, bazen kavga ederler. Bu cedelleþmeler kaçýnýlmazdýr belki, ama mutlaka kaçýnýlmasý gereken bir þey vardýr: Kavganýn, güverte üzerindeki bir çekiþme olmayý aþýp, geminin motorlarýný bozan, hatta ona su aldýrmaya baþlayan bir tahripkârlýða dönüþmesi.
Buradaki en uðursuz dinamik þudur: Geminin zarar görmeye baþladýðýný görürüz aslýnda, ama ilk aklýmýza gelen þey, “öteki taraf”ý bu iþin sorumlusu olarak tel’in etmek olur. Bu, sinirlerimizi daha da gerer, kavgayý daha da sertleþtirir. Gemiyi karþý tarafý dize getirerek kurtarma fikri baksýn gelir ki, bu da istenmeyen bir sonuç doðurarak gemiyi daha da hýrpalar.
Yani, öfkeyle kalkan, zararla oturur. Bu zararý engellemek için öfkeyi dindirmeye çalýþanlarýn bertaraf edilmesi, onlarýn yerine öfke büyütücülerin terviç edilmesi ise, zararý garantili hale getirir.
Karþýlýklý tahribat
Bu teþbihten sonra, gelelim mevcut duruma.
Türkiye’de son yýllarda giderek týrmanan kavganýn, son iki ayda yepyeni bir cepheleþme ile iyice sertleþtiði ortada.
Bu kavganýn, güverteyi aþtýðý, bizzat gemiye zarar vermeye baþladýðý da ortada.
Bunun en basit göstergesi, Türk lirasýnýn fahiþ deðer kaybýdýr. Dolarýn iki ayda yüzde onbeþ pahalýlanmasý, hepimizin yüzde onbeþ fakirleþmesi demektir.
Dahasý, durum daha da kötüye gidebilir. Dünya ekonomisinde zaten para “yükselen pazarlar”dan çekilmektedir. (Bize yönelik bir komplo deðil, küresel bir trenddir bu.) Türkiye’nin siyasi istikrarsýzlýk ve demokratik zaaf görüntüsü vermesi, bu süreci daha da aðýrlaþtýrabilir. Bir sabah uyanýp onbir yýllýk iktisadi baþarý öyküsünün bir kayaya çarpýverdiðini görebiliriz.
Bu sebeple, kavgaya dahil olan tüm aktörlerin, zihinlerini sadece karþý tarafý yenmeye deðil, gemiyi korumaya da teksif etmesi elzemdir.
Örneðin bugün iktidara karþý olanlar, onu dünyaya “El Kaideci” gibi resmetmenin, tüm Türkiye’ye zarar vereceðini görmelidir. Türkiye’de bir siyasi fetret devri tetiklemenin, tüm milletin aleyhine olacaðýný da bilmelidirler.
Ýktidar ise, muarýzlarýna karþý aldýðý acil tedbirlerin hukuku zorlamasý halinde ülkeye kalýcý zararlar verileceðini görmelidir.
Bu bahsin bir alt baþlýðý, “taraflý” olduðuna dair yaygýn þüpheler bulunan bir yargý mekanizmasýna karþý, onu “baðýmlý” hale getirerek çözüm bulmaya çalýþmaktýr ki, yanlýþlýðý, biraz AB’nin de vesilesiyle, sanýrým görülmeye baþlandý.
Ekonomik rasyonalite
Bir diðer altbaþlýk ise, baþta Sayýn Ali Babacan olmak üzere iktidarýn akil adamlarý sayesinde onbir yýldýr özenle korunmuþ olan “ekonomik rasyonalite”den taviz verme riskidir.
Örneðin, siyasi çizgileri iktidarla çatýþan þirketlerin beklenmedik idari problemlerle karþýlaþmasý, sadece o þirketlere zarar vermekle kalmaz. Yerli veya yabancý yatýrýmcýyý ürkütür ve tüm ekonomiye zarar verir.
Bu açýdan, son günlerde yaþanan TÜSÝAD-iktidar gerilimi ürkütücüdür.
TÜSÝAD’ýn Türk demokrasi tarihi açýsýndan talihsiz bir geçmiþi olduðuna kuþku yoktur. Sadece çok iyi bir iþ adamý deðil ayný zamanda çok iyi bir demokrat olan Ýshak Alaton’un da geçen hafta yüksek sesle ifade ettiði gibi...
Ama öte yandan, ayný TÜSÝAD, yüzbinlerce insanýmýza istihdam saðlayan þirketler topluluðudur. Gemiyi yüzdüren motorlardan biridir.
O motora da ihtiyacýmýz var, MÜSÝAD’a da, TUSKON’a da, memlekette taþ üstüne taþ koyan herkese de.
Dikkat edelim de, kavganýn öfkesiyle herhangi birini tahrip etmeyelim...