Türkiye Habur’un arkasını görmeli

Bu hafta biterken Habur sınır kapısında bekleyen TIR’ların görüntüsü, etrafımızda nasıl amansız bir kapışmanın devam etmekte olduğunu ve önümüzdeki günlerde nelerle karşılaşacağımızı bize anlatmalıydı. Ama hiç sanmıyorum. Ancak ben yine de bu acil durumu ve bunun arkasındaki büyük ekonomi-politiği anlatayım.

Türkiye’den Irak’a mal taşıyan TIR’ların Habur’da kilometrelerce kuyruk oluşturması yeni bir ‘şey’ değil. Ama bu sefer, bu TIR kuyruğu bize, ekonomik ve siyasi olarak, tam anlamıyla bir tıkanmayı anlatıyor.

Bunun nedeni, öteden beri, Irak merkezi yönetiminin gümrük denetimini zorlaştırması, özellikle gıda ürünlerine yapılan gereksiz denetim gibi gözükür. Ancak tam şimdiki temel neden, bir önceki yazımızda anlattığımız Türkiye ve K. Irak arasında imzalanan enerji hatları anlaşması...

Maliki’nin arkasındakiler...

Türkiye’nin Almanya’dan sonra en büyük ihracat pazarı Irak. Düşük ve orta yoğun teknoloji mallarında ve gıdada Irak’ın talebi giderek artıyor. Türkiye’nin Kürt Yönetimi ile yaptığı anlaşmalar, tek yönlü ve yalnız ekonomiye dayanan anlaşmalar değil, hem bölgesel yeni enerji stratejisinin çok önemli bir adımı hem de Türkiye’nin bölgeye, Kürt Yönetimi’ne ve Ortadoğu’ya yeni yaklaşımını yansıtıyor. Böyle olunca Türkiye, bu enerji anlaşmalarından ve bu stratejiden vazgeçmeyeceğine göre, çok önemli bu ihracat sorunu nasıl çözülecek? Bunun çözümünün tek yolu, Irak Merkezi Yönetimi’nin uluslararası gümrük ve ticaret kurallarına uymasını sağlayacak uluslararası girişimlerde bulunmaktır.

Ancak öyle gözüküyor ki, ne yapılırsa yapılsın bu tür sorunlar sürecek. Çünkü gerçekte Irak diye bir ülke yok aslında. Maliki yönetimi, K. Irak’daki enerji kaynaklarını Türkiye’ye ve Kürtler’e kaptırmamak için İran ve İsrail’in memur ettiği bürokratik bir oligarşidir. Tabii ki İran tarafının arkasına bakarsak Rusya’yı hatta Almanya’yı, İsrail’in arkasına baktığımızda da, Britanya’yı, ABD’nin neocon tarafını görürüz. Dolayısıyla Habur kapısında bekleyen TIR’ların sorunu, çok boyutlu ekonomik ve siyasi bir sorundur.

AB ve Habur

Varşova’da Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin AB sürecinde oyunu bozan, masadan kalkan taraf olmayacağını söyledi. Ama Türkiye’nin neden oyalandığının resmidir aynı zamanda Habur’daki kuyruklar. Özellikle Almanya ve Fransa, Irak-Ortadoğu pazarına, tıpkı 1990’daki Doğu Almanya gibi, kendilerini krizden kurtaracak can simidi olarak bakmaktadırlar. Şimdi, ağırlıklı olarak, gıda ve emek yoğun, alt teknoloji ürünleri, inşaat malzemesi talep eden bu pazar, çok yakında ağır makineler, sanayi ara malı ve orta-üst teknoloji talep eden bir pazar olacaktır. O zaman Türkiye’nin de bu alanlarda yetkinliği ve rekabet şansı gelişeceğinden Almanya ve Fransa Türkiye’de üretilen mallarla bu pazarda rekabet edemeyecektir. AB Gümrük Birliği’ne tam entegre olmuş, AB üyesi Türkiye’ye Irak bu muameleyi yapamaz. Zaten gümrüklerde standart denetimi yapan firmalar Fransız ve Alman firmaları, dolayısıyla bu durumun sorumlusu yalnız Maliki yönetimi değildir, onunla işbirliği yapan, Almanya ve Fransa’dır da...

Şimdi isterseniz, hem ABD ve AB arasında geçen sene ortaya atılan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşması (The Transatlantic Trade and Investment Partnership-TTIP) sürecine bakalım ve bu sürecin Türkiye’nin tam üyeliği çerçevesinde işlediğini varsayalım. Bu durumda karşımıza çok ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. 

Almanya ve Fransa’nın görmek istemediği tablo

TTIP, sıradan bir gümrük birliği anlaşması süreci değildir. Burada yalnız gümrük sınırları ortadan kaldırılmıyor, aynı zamanda, dünyanın en büyük serbest ticaret ve ekonomik bölgesi ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bu birliğin ortaya çıkmasına ve işlemesine paralel olarak AB ile yeni bir ekonomik ve siyasi süreci de girmesi kaçınılmazdır. Çünkü var olan sistemde, AB ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalayan ülkelerin malları, AB üzerinden Türkiye’ye gümrük vergisi ödemeden sokulurken, Türkiye’nin bu ülkelere ihraç ettiği mallar gümrük vergisine tabi olmaktadır. Bu, Türkiye için hele TTIP’ın devreye girmesinden sonra, kabul edilebilir durum değildir. Türkiye, Başbakan Erdoğan’ın Varşova’da dediği gibi, AB sürecinde masadan kalkan olmazsa ve Kıbrıs gibi kilitleri de çözüme götürürse, çok yakın bir gelecekte, Türkiye-AB entegrasyon süreci, bize göre, hızlanacaktır. Çünkü TTIP, gerçek anlamıyla Türkiye olmadan hayata geçmez. Batı ve Doğu arasındaki transit geçişler ve lojistik ağları, hele Marmaray’dan sonra, bunu gerektiriyor. Artık, teknolojinin geldiği aşama ve entegrasyona bağlı olarak, nihai ürünlerin üretimi, pazara en yakın yerde yapılmakta, nihai ürün ticaretinden çok ara malların ticareti öne çıkmaktadır. Asya ile Avrupa arasındaki ticaret hacmi, özellikle Çin üzerinden, bu çerçevede artmakta ve Avrupa-Asya lojistik köprülerinin kurulması kaçınılmaz olmaktadır. Deniz yolu taşımacılığı bu anlamda giderek hızlanan bu ekonomik çevrime göre hem yavaş hem de pahalıdır. Serbest Ticaret Anlaşmaları’nın devreye girmesi ve Türkiye-AB bütünleşmsine paralel olarak, hem enejide hem de transit mal taşımacılığında ve lojistik merkezlerde Yeni İpek Yolu’nun devreye girmesi kaçınılmazdır. Yeni İpek Yolu, aynı zamanda, enerjide Hazar kaynaklarını Avrupa’ya bağlayan Güney Gaz Koridoru’yla birlikte düşünülmelidir.

Sanayi ve bilgi toplumu geçişi

Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu ve Marmaray projeleri bu anlamda çok önemli başlangıçtır. Bu projeler, güneydeki transit ve enerji geçişlerinin ilk entegrasyonu olacaktır ve Çin, Afganistan ve Pakistan ekonomilerini birbirine bağlamaktan başka bunları Avrupa’ya bağlayacak yeni ticari ağın da ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktır.  Böylece bu sorunlu bölgelerde siyasi istikrara katkı yapacaktır. Bu süreç, Türkiye’nin sanayi ve bilgi toplumu aşamalarını, tıpkı G.Kore gibi, iç içe geçerek yaşamasına yol açacak bir süreçtir. Sanayi Bakanı Nihat Ergün, cuma günü verdiği bir mülakatta bu farkındalığa sahip olduklarını söylüyordu.

Türkiye’nin ticari ekonomik çevrimde ve enerjide Rusya ve Almanya tekelini kırması demek, İsrail’in bile entegre olmak zorunda kalacağı ve Suriye’de iç savaşı bitirecek barışa dönük bir Ortadoğu sürecidir. Bu yeni bir Avrupa Birliği’dir aynı zamanda. İşte tam bu eşikteyken bunları görmemek ve ‘acayip bağzı şeyleri’ tartışmak ve bu tartışmayı kartopu gibi büyütmek, Habur’da TIR’ları durduran iradenin tam istediği ‘şey’ gibi geliyor bana...