Suudi Veliaht Prensi, Türkiye’ye sehven saldýrmýþ gibi durmuyor. Kendine yeni vazifeler verilmiþ, bir telaþ ters yönde gidiyor.
Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed’in, Türkiye’yi Ortadoðu’daki þer üçgeninin parçasý olarak nitelediðini Mýsýr medyasý yazdý. Üçgenin diðer parçalarýný Ýran ve Ýhvan oluþturuyordu.
Sonra bu demeç, Ankara’daki Suudi elçiliðince -Türkiye’yi kast etmedi- diye çevrildi, ancak inandýrýcý bulmadýk. Osmanlý da bahane olamaz, durumu hafifletmez. Bir tekzip yapýldý ise, tekzibin ayný medya mecralarý üzerinden, ayný boyutta yapýlmasý gerekirdi. Ayrýca Prensin off the record (yazýlmamak kaydýyla) bu yorumu yaptýðý öne sürüldü. Yazýlsýn yazýlmasýn, söylenmesi yeter.
Bir haberci olarak söyleyelim: Off the record diye bir þey yoktur. Sadece -beni kaynak göstermeyin, ne yaparsanýz yapýn- demektir. Yazýlmasý, söylenenin yanlýþ olduðunu göstermez. Sadece ses görüntü kaydý yoksa, kaynaðýn kanýtlanmasý zorlaþýr.
Bu arada söz söyleyen devlet adamlarýnýn söylediklerinin nereye gideceðini bilecek durumda olmalarý gerekir. Bu açýlardan bakýnca ve Prens Mo’nun genel hal ve siyaseti hatýrlanýnca, söz çok tutarsýz gelmiyor. Ýfade densizdir.
Türkiye’ye bu saldýrý, 15 Temmuz ihanetindeki BAE payý, BAE ile Suudi Arabistan veliahtlarýnýn yakýnlýðý düþünüldüðünde, birbirini tamamlýyor. Mýsýr darbesinde de BAE-Suudi el eleydi.
Üstelik Prens Mo, kendini ‘Ilýmlý Ýslam’ bayraktarlýðýna adadý. Ýçerideki yapý, Suudi devlet refleksi olduðu gibi dururken, kilise kilise gezip, ‘dinlerarasý diyalog’ vaazý vermesi ve ‘Ilýmlý Ýslam’ tebliðine giriþmesi, kendisine yeni vazifeler verildiðini gösteriyor. Sanki FETÖ’nün boþluðunu doldurmaya çalýþýyor. Ilýmlý Ýslamý Ýngiltere ile birlikte yayma teklifi ise tam evlere þenlik. Suudi Arabistan’da makyajla vitrin kurmanýn basiretini zaman gösterecek.
Suudi Arabistan’ýn Ýran ve Ýhvan konusundaki tavrý, hasmanedir. Bu husumete Türkiye’nin de eklenmesi, þaþýrtýcý deðildir. Peki bu yorum doðru mu? Üçgen kurmak için, üçgenin üç açýsýnýn uyum içinde olmasý gerekir. Ýran, Ýhvan ve Türkiye’nin hangi konularda tam uyum sürdürdükleri konusunda Prensin çok düþünmediði anlaþýlýyor.
Katar olayýndaki yanlýþýna karþý çýktý, Mýsýr darbesinin haksýzlýðýný-hukuksuzluðunu belirtti diye Türkiye’ye saldýrmak, tarihi yanýlgýdýr. Hukuk ve Adalet açýsýndan, bölge gerçekleri ve Müslüman dünyasýnýn çýkarlarý açýsýndan Katar ve Mýsýr’a bakýldýðýnda, asýl Suudi Arabistan ve eksenindekilerin yanlýþ yolda olduklarý görülür. Ortadoðu’da þer geometrisi aranacaksa, Suudi Arabistan’dan baþlayýp, yanýna BAE, Mýsýr ve Ýsrail’i katmak gerekiyor. Hatta liste daha da geniþleyebilir. Yani þer mecvut ve kalabalýklar. Bu kalabalýkla üçgen mümkün deðil. Olsa olsa yamuk olur.
En son marifetleri de Ortadoðu-Afrika’da TV yayýnlarý izlenen Suudi TV medya grubu MBC’nin Türk dizilerini durup dururken yasaklamasý.
Bu kararla üçgen meraklýsý Prens Mo arasýnda baðlantý kurmamak mümkün deðil. Eski Kral Fahd’ýn kayýn biraderi El Ýbrahim’in MBC þirketini Mo 3 yýl önce satýn almaya çalýþmýþ, 3 milyar dolarlýk fiyatý fazla bulup vazgeçmiþti. Sonra Veliaht oldu ve son zengin tutuklama kampanyasýnda El Ýbrahim de içeri alýndý. El Ýbrahim 83 gün sonra Ocak sonunda serbest kaldý.
Sessizce evine gitti. MBC’yi Mo’ya býraktýðý anlaþýlýyor.
Þimdi kanalýn sahibi ve þer üçgeni geometricisi Prens, Türk dizilerini yasaklatýyor. Çünkü Türkiye’nin yumuþak gücü dizilerle Ortadoðu’ya yansýyordu.
Bu durumdan yýlmamak, Türk dizilerini Ortadoðuya yayacak bir uydu vericisi ayarlayýp, iyi planlanmýþ yeni diziler de çekip bölgeye yeniden yayýn yapmak gerekiyor. Yeni dizi planlamasý bu ortamda kritik önemde. Mesela Ortadoðu için TRT-Dizi kanalý, haber kadar gerekli.
Türkiye Sert Gücünü Suriye, Irak, Ege’de ve Kýbrýs açýklarýnda sergilerken, Yumuþak Gücünün saldýrý altýnda kalmasý tesadüf deðil. Güç, güçtür... Silah da lazým, televizyon da.
Prens Mo kendi ülkesindeki akýþý deðiþtirmek için telaþ ediyor.
Veliahtlýðý için, Suudi hiyerarþisi bozuldu. Zor kullanýlmasý, veliahtlýk hakkýný taþýyan prensin ve ailesinin silah zoruyla sindirilmesi bir darbedir. Darbeler saadet getirmez. Ayrýca diðer kabilelerin ne derece sindiði ve ne zaman sinmeyecekleri belirsiz.
Sonra rakip prens ve iþadamlarý, bir otele kapatýlýp haftalarca baský altýnda tutuldu. Yaklaþýk 500 kiþiye ‘ya paraný ya canýný’ tehdidi yapýldý. Bu kiþiler canlarýný kurtarmak için servetlerini býrakmak zorunda kaldýlar.
Prens Mo hesapta yolsuzlukla mücadele ederken, kendine 500 milyon dolara yat, 300 küsur milyona Fransa’da þato, 450 milyon dolara da Hazreti Ýsa tablosu aldý. Tabloyu henüz Suudi Arabistan’a getiremiyor. Ortam uygun olunca yapacak inþallah. Mesele sanatla ya da Hrýstiyanlýkla diyalog kurmasý deðil, bu iþleri perhiz-lahana turþusu tutarsýzlýðýyla yapmasý.
Yat almasý da acul iþtahý ve ruh hali konusunda ayrýntý veriyor: Denizde görmüþ, bayýlmýþ. Hemen emir vermiþ: ‘Sahibini bulun, bana satsýn’... Rus milyarder iþtahlý alýcýyý görünce ‘500 milyon’ demiþ. Belki þimdi kendini dövüyor: Neden 600 milyon istemedim- diye.
Savunma Bakaný Mo’nun Ýran ile kapýþmak için yanýp tutuþmasý da ayrý bir hesap bilmezlik. Haritaya bakýnca, Suudi’nin Ýran’a ulaþmasý pek mümkün deðil. Ancak ABD ve Ýsrail ile birlikte Ýran’a sefer düzenleme çabasýný, Ortadoðu’nun tarihi ve stratejisi konusundaki bilgisizliðine baðlamak mümkün.
Savunma Bakanýna daha Yemen’deki rezalet savaþýn hesabý sorulmadý. Hesapta Ýran’ý Yemen’de sýkýþtýracaktý. Batýdan aldýðý en modern silahlarla raðmen ‘Terlikli - Kalaþnikovlu Husileri’ geçemedi. Yemen kolera ve açlýktan kýrýlýyor. Savunma Bakanýnýn askeri bilgi ve becerisi, çöl kumunda kayýp.
Ayný kumdan kale zihniyetiyle Lübnan’da Hizbullah’ý hedef almaya çalýþtý, Hariri’yi piyon olarak harcamaya uðraþtý, baþaramadý. Þimdi Lübnan’a Ýsrail saldýrýsý bekleniyor.
Bunlar olurken, Mo ve Babasý, Trump siyasetinin Ortadoðu’daki yetkili baþ bayii olmak için çabaya giriþtiler. Trump’ýn Mayýs ziyareti Ýsrail-Suudi iliþkisinin dönüm noktasýydý. Ýki ülkenin uçak rotalarý ile fiili baðlantýsý kuruldu. Ýþbirliði ve temaslar ayrýca sürüyor. Uygun zamanda Suudi - Ýsrail diplomatik iliþkisi kurulacak.
Þer Yamuðunun parçasý olarak Ýsrail-Mýsýr iliþkileri derinleþtirildi. Mýsýr’ýn ‘terörle mücadelesine’ destek için bayraksýz amblemsiz uçaklarla Ýsrail, Sina Çölünü bombaladý.
Trump ziyaretinden sonda Katar’a haksýz ve hukuksuz abluka geldi. Türkiye ve ABD derin devletinin bir kanadý ayrý ayrý müdahale etmese, Katar’ý yutmuþtu. Baþaramadý.
Yaz aylarýndaki bu kargaþadan sonra ABD’nin elçiliðini Kudüs’e taþýma kararý açýklandý. BM oylamasýna raðmen, Mýsýr, Ýsrail ve BAE’nin bu karara perde gerisinden destek verdiklerini görmek zor deðil. Mesela Ýsrail, o kadar yardým ettiði halde Mýsýr medyasýnýn ve yetkililerinin Ýsrail karþýtý söylem sürdürmesinden rahatsýz oldu: Size bu kadar destek veriyoruz, bari biraz çenenizi tutun- bile dedi. Ancak ‘iç kamuoylarýný’ uyutmak isteyen liderlerin bu samimiyetsiz davranýþlarýný Ýsrail þimdilik anlayýþla karþýlýyor.
Sormak lazým, Kudüs kimin umurunda?
Þu sýralar Suudi Arabistan ABD’den nükleer reaktör alýp, atom bombasý yapmak için uðraþýyor. Saðda solda þer üçgenleri arayan, savaþ peþinde olan ve çöl kumunda takýlan zihniyete atom bombasý vermek?
Ama sinemalar açýyor, kadýnlara otomobil sürmeye izin veriyor, teknolojik geliþimi destekliyor, din polisini kýsmen yavaþlattý, hatta opera bile yapacak... Ama devletin Vahhabi temeline dokunamadý. Londra ve Washington ‘uygun zamaný bekliyor’ diye avuntuda. Bölgede zaman acaba kimin lehinde, kimin aleyhinde?