Türkiye Kime Kalacak’ sorusu, AK Parti iktidarýyla beraber sýkça sorulan, makalesi, kitabý yazýlan bir soruydu.
AK Parti bu ülkenin siyasi gelenekleriyle baðdaþmayan, teamüllere aykýrý bir siyasi hareket ve iktidar olarak görüldü.
Ki böyle görülmesi çok doðaldý.
AK Parti’nin kendinden önceki hükümetlere benzemeyen reformcu yaný, dýþ politikadan tutun da Kürt sorununa varýncaya kadar benimsediði Türkiyeci veya millici tutum, isterseniz ‘baðýmsýz’ tutum diyelim, yedi düvele meydan okuyan bir iktidar olarak görülmesine yol açan bir takým çýkýþlar, askeri vesayetle ve darbelerle mücadelede gösterdiði kararlýlýk onu gelmiþ geçmiþ bütün siyasi iktidarlardan ve hükümetlerden farklý kýlýyordu.
AK Parti’nin girdiði seçimlerde elde ettiði baþarýnýn asýl olarak bu reformcu kimlikle elde edilen bir baþarý olduðu da açýktýr.
Son 11 yýlý bir reform süreci olarak deðil ‘Türkiye’nin AK Parti’ye kaldýðý bir 11 yýl’ olarak görenlerin; AK Parti’nin, Mart seçimlerinde, siyasi seçenekleri ve ittifaklarý yeniden gündeme getirecek kadar oy kaybýna uðramayacaðý görüldükçe korku ve endiþeleri artýyor. Mart seçimlerini kazanan Köþk seçimlerini ve 2015 seçimlerini de kazanýr diye düþünüyor ve üç seçimi de kazanacak olan AK Parti’nin bu ülkenin felaketi olacaðýna inanýyorlar.
Türkiye’yi bu ‘ulusal felaketten’ kurtarmak için söylemeye gerek yok, her yolu mubah görüp denediler.
Serbest seçimler ise hiç sonuç vermedi.
Basireti mi baðlandý acaba nedir, Doðu ve Güneydoðu’yu PKK’ye teslim eden (!), ‘Barzani’yle Diyarbakýr’da miting yapan, BM, ABD ve AB’ye her fýrsatta kafa tutan, þehirleri kentsel dönüþüm adý altýnda hallaç pamuðuna çeviren, Güneydoðu’da PKK’ye karþý savaþmýþ askerleri Ergenekon’du, Balyoz’du deyip cezaevine týkan bir hükümete’ halk her defasýnda oy veriyor ve iktidarda tutmaya devam ediyor!
Yani, Türkiye’yi ‘AK Parti’den sandýk yoluyla kurtarmak!’ mümkün görünmüyor.
Türkiye’yi AK Parti’den kurtarmak için baþvurulan mücadele yöntem ve araçlarýn, baþýndan beri, seçimlere dair kayda deðer bir iddia barýndýrmamasýnýn belki de en önemli sebebi budur.
Ankara’yý MHP’li, Hatay’ý AK Partili, Ýstanbul’u ise partisinden 13 yýl uzaklaþtýrýlmýþ bir adayla almaya çalýþmak, belli bir çaresizliði ve zayýflýðý ortaya koyuyor.
Ýçinde bulunduðumuz þu fýrtýnalý günleri anlamak için ‘Türkiye kime kalacak’ sorusu kanaatimce ideal bir soru. Hem hükümeti hem muhalefeti anlayabilmek açýsýndan.
Türkiye gerçekten kime kalacak, birilerine kalmalý mý, birilerine mi kaldý, siyasi mücadele aslýnda bu soru etrafýnda mý þekilleniyor ne dersiniz?
Balýk hafýzalý olmayan herkes bilir ki, Türkiye vaktiyle Türkiyeliler hariç baþka herkesin olan bir ülkeydi.
Makus kaderini on yýldýr yenmeye çalýþýyor.
Yol kazalarý, fýrtýnalar, þu bu, kar etmedi.
Sonra devleti ve Türkiye’yi babadan kalmýþ bir miras, bir hazine arazisi gibi görenler halka tapu devrinin yapýlmaya baþlandýðý yýllardan itibaren, oyunbozanlýk yapmaya baþladýlar.
Kafalarý ve muhakeme güçleri iyice sarsýldý.
Türkiye ona kalacak þuna kalacak deyip durdular.
Teslim, teslimat!
Türkiye kime kalacak?
Kime kalacak, Türkiye elbette Türkiyelilere de kalacak, AK Partililere de kalacak, CHP’lilere de MHP ve BDP’ye de!
Türkiye, siyasetle zerre kadar ilgisi olmayan ve Türkiye’yi sýk sýk el deðiþtiren siyasi bir tapu senedi gibi görmeyenlere, Akdeniz, Karadeniz, Mardin, Van, Diyarbakýr, Ýzmir Anadolu ve Mezopotamya sevdalýlarýna kalacak!
Dolayýsýyla, Türkiye kime kalacak diye sorup durmanýn artýk faydasý yok.
O halde, madem öyle gel böyle, hadi bir adým daha ileri:
‘Türkiye Erdoðan’a teslim olmayacak! Nereden belli peki? Geziyle belli, son yolsuzluk operasyonuyla belli’ diye yazýlýyor.
Ama þimdilik sadece bu ikisi.. Sýrada ne var bilemiyoruz, medya patlatýncaya kadar da muhtemelen bilemeyeceðiz.
Böylesi durumlarda vatandaþýn muhatabý, elbette, ne yapacaðýný bilemeyeceðimiz güçler deðil, bizatihi hükümetin kendisidir. Demokrasiler halka karþý sorumlulukla kurulan ve hatýrlanan rejimlerdir. Bu sorumluluðu yerine getirmede geç kalan hükümetler, aðýr bir siyasi bedel öderler.