Türkiye, Mýsýr ve dört temel ilke

Mýsýr’da gerçekleþen askeri darbe ülkemiz Türkiye’de ilginç tartýþmalara neden oluyor.

Konu zor, zor olduðu kadar da hassas bir konu, bu nedenden çok özenli bir süreç izleyeceðim.

Mýsýr’da yaþanan sandýk (demokrasi) yöntemi ile iktidara gelmiþ bir Cumhurbaþkanýna karþý gerçekleþtirilen bir askeri darbedir.

27 Mayýs’tan Mýsýr’a kadar her askeri darbe çok çirkindir, aklý, vicdaný olan herkes bunlarý en güçlü bir biçimde kýnamalýdýr, lanetlemelidir.

Darbeleri savunan kiþi, kurum ve ülkelerin meþruiyetleri sorgulanmaya baþlar, bunu da unutmamak lazýmdýr.

Ancak, bu kýnama, hatta darbeleri lanetleme ahlaki mükellefiyeti yaþanan süreçleri saðlýklý analiz etmeyi de ýskalatmamalýdýr.

Temel ahlaki-siyasal ilkeler sonuna kadar “amasýz” savunulmalý ama bu süreçte analizden de vazgeçilmemelidir.

Benim sezgisel kavrayýþým, gözlemlerim Mýsýr’daki darbe sonrasý bizlerin Türkiye’de Mýsýr’ý deðil, Mýsýr üzerinden Türkiye’yi, Türkiye siyasetini tartýþtýðýmýz doðrultusundadýr.

Mübarek’i Mýsýr ordusu (ABD diye de okuyabilirsiniz) görevden almýþ idi, seçilmiþ Cumhurbaþkaný Mursi’yi de Mýsýr ordusu (yine muhtemelen ABD diye okuyabilirsiniz) indirdi.

Bu darbe mutlaka en güçlü þekilde tel’in edilmelidir ama ABD’nin bu kýsa süreçte takýndýðý tavýr farklýlýðý da iyi analiz edilmelidir.

Darbelere en sert þekilde karþý çýkmak, destekleyenleri eleþtirmek ne kadar doðru ise, bu tel’in aþamasýnda kalmak da o kadar yanlýþtýr.

Darbeleri tel’in gerekli ama yeterli olmayan bir koþuldur.

Darbenin arka planýný iyi okumaya çalýþmak asla ve asla bu darbe sürecine meþruiyet kazandýrmaz.

ABD ve Avrupa Birliði Mýsýr’da ne istemiþler idi?

Benim sezgilerim, Mübarek, Bin Ali devrilir iken, batý ekonomilerinin siyasal temsilcilerinin temel meselesinin müslüman dünyanýn dünya ekonomisine entegrasyonu planý olduðunu söylüyor.

Bu da, bu ülkelerde, yani doðal kaynak rantý dýþýnda düþük kiþi baþýna gelir üreten müslüman ülkelerde mülkiyet haklarýnýn, yatýrým ortamýnýn geliþtirilmesinden geçiyor.

Yatýrým ortamýnýn iyileþtirilmesi, mülkiyet haklarýnýn geliþtirilmesi için de demokrasi, isterseniz sandýk da diyebilirsiniz, bence de sandýk eþittir demokrasidir, gerekli koþuldur.

Ama yeterli olmayan koþuldur, bunu da iyi görmemiz lazýmdýr.

Batý için mülkiyet haklarýný iyileþtirmeyen, yatýrým ortamýný geliþtirmeyen bir demokrasinin (sandýðýn) anlamý çok sýnýrlýdýr.

Hem gerekli, hem de yeterli koþul ise galiba sandýk artý hukuk devletidir (mülkiyet haklarý).

Batýnýn bu meseleye çok pragmatik bir açýdan baktýðý bellidir, mülkiyet haklarýný geliþtirme (büyüme) yönünde orta vade için sinyaller üretmeyen sandýk sonuçlarýna itibar etmemiþlerdir, etik deðildir, ahlaki deðildir ama reel politika da maalesef budur.

Gelelim dört ilke meselesine; bu ilkeler bizim anayasanýn ikinci maddesinde ifadesini bulan demokrasi, laiklik, hukuk devleti, sosyal devlet ilkeleridir.

Türkiye’nin karanlýk günlerinde, acýdýr bir Cumhurbaþkaný, Ahmet Necdet Sezer, generaller, yüksek yargý mensuplarý, üniversiteler Cumhuriyet’i sadece laiklik ilkesi üzerinden tanýmlamýþlardý, her konuþmalarýnda sadece “laik Cumhuriyet” vurgusu yapmýþlardý, oysa yapýlmasý gereken dört temel ilkeyi de birlikte vurgulamak olmalý idi.  

Bugün de Türkiye yöneticileri hem içeride hem de özellikle dýþ politikada, aðýrlýklý olarak bir iç politika konusu olan sosyal devleti bir kenara býrakýn, üç temelli ilkeyi, demokrasiyi, laikliði ve hukuk devletini birlikte savunmalýdýrlar; 28 Þubat, 27 Nisan günlerine nazire olarak yapmalýdýrlar

Zordur, ama yapýlmasý gereken de budur, Türkiye’nin AB perspektifi de hem bizim hem de Ortadoðu halklarý için bu nedenden çok hayatidir; Sayýn Erdoðan’ýn çok önemli Mýsýr (Kahire) konuþmasýný bu çerçevede hatýrlayalým.

Çaðdaþ bir toplum için demokrasi (eþittir sandýk) gerekli koþuldur, demokratik hukuk devleti (AB standartlarý) ise yeterli koþuldur.