Türkiye oligarþisinin güncellenmiþ Ergenekon’u

Doðrusu, Türkiye’deki sermaye yapýlanmasý ve sermayeyle birlikte ekonominin kabuk deðiþtirmesi hakkýnda, uzun bir süredir yazdýklarýmýzýn, böyle bir gecede -bir ses kaydý ile- ispatlanmasý, hiç beklemediðim bir ‘þeydi’. Bu durum, birçoklarýnýn söylediði gibi, siyasi konjonktürden kaynaklanan geçici bir ittifak falan deðildir, bu durum, Türkiye’de devlet eliyle palazlanan ve yakýn zamana deðin, devlete, her türlü kirli iþini yaptýrdýðý gibi, onun eliyle zenginleþen sermayenin, geçmiþteki, þimdiki ve -kalýrsa- bundan sonraki bütüncül halidir.

Tekrar ediyorum ortada bir ittifak falan yok; ortada medyasý, bankalarý, holdingleri, dini alet eden ideolojik aygýtlarý ile örgütlü tarihsel bir blok var.

AK Parti’nin, çoðu zaman belki de þu ana kadar, þaþýrdýðý -aldandýðý- þey þu olmuþtur; “bunlar, hep istediklerini aldýlar, özelleþtirmelerde Türkiye’nin dev kamu tekelleri bunlara gitti, Türkiye, yüzde 5 büyüdüyse bunlar yüzde 30 büyüdü, kârlarý ayný þekilde arttý, peki daha ne istiyorlar...”

Ne istiyorlar?

Ýstedikleri iþte þimdi ortaya çýkýyor; istedikleri daha fazla kâr deðildir; istedikleri bu daha fazla kârý mutlaklaþtýracak sürekliliktir. Bunun için de siyaseti ve devleti, eskisi gibi, kontrol etmeleri gerekir.

Bu kontrol mekanizmasýný, Ergenekon yapýsýnýn devlet içinden tasfiyesiyle kaybediyor gibi oldular, Türkiye oligarþisinin bürokratik ayaðý önemli bir sarsýntý geçirdi. Ancak bu sarsýntý, bugün ortaya çýkan yapýnýn, eskinin yerini almasýnýn depreminden baþka bir þey deðildi.

Buradaki yol ayrýmý -özellikle Baþbakan’la- 2008 yýlýnda baþladý. O zaman yargý buna kapatma davasý ile tepki verdi. Ancak hükümet, aðýrlýklý olarak, Baþbakan’ýn iradesiyle yola devam etti ve ekonomide iki önemli adým attý. Birincisi IMF ile iliþkileri bitirdi ikincisi de GAP Eylem Planý’ný ortaya çýkardý. Özellikle GAP Eylem Planý, tam bir meydan okumaydý ve bugünkü çözüm sürecinin ekonomik temellerini ortaya çýkardý. Bu yýllarda geleneksel sermaye yapýlarý iki þeyi beklemeye baþladý; birincisi hýzla gelen küresel krizin, Türkiye ekonomisi üzerinde yapacaðý tahribat ikincisi ise devlet içindeki yer deðiþimi...

Beklenenler, beklenmeyenler

Bunun için ‘eski ortaklarýnýn’ tasfiyesine pek ses çýkarmadýlar hatta seyrettiler ve bu tasfiyeyi yapan yapýnýn yerine oturmasýný beklediler. Ancak 2010 ve 2011 yýllarýnda hiç beklemedikleri iki þey oldu; bu iki yýlda Türkiye ekonomisi, sanayi ve ihracat bazlý yeni bir büyüme patikasýnýn ipuçlarýný ortaya çýkardý ve beklenenin üstünde büyüdü; ikincisi AK Parti, seçimlerde çok önemli bir üstünlük saðladý. Bunlar, siyasi özgüveni de beraberinde getirdi ve Baþbakan’a, 2008’de yaptýramadýklarýný artýk hiç bir zaman yaptýramayacaklarýný anladýlar; Erdoðan istenmeyen adamdý.

Çünkü Baþbakan, özellikle bürokraside eski yapýlarýn hatta 12 Eylül kurumlarýnýn tesfiye edilmesi gerektiðine inanýyordu. Bunun için yeni Anayasa sözü verdi. Bu arada 2010 referandumu önemliydi ancak yeni Anayasa ile tamamlanýrsa önemliydi, bunun için ‘yetmez’di. Tabii ki 2010, eski yapýyý -özellikle yargýda- tasfiye ederken, geleneksel sermayenin güncellenmiþ Ergenekon’unu devletin göbeðine taþýdý. Bunun için hem TÜSÝAD hem de 17 Aralýk operasyonu yapan yapý, bu süreci destekler göründü. Tek þartlarý, yeni Anayasa’nýn olmamasý, çözüm sürecinin devreye girmemesi ve ekonomide çok ayrý bir yola girilmemesi idi.

2013: Köprüler atýlýyor

Ancak bunlardan son ikisi, 2012 sonundan itibaren olmaya baþladý. Tam burada, özellikle Baþbakan’ý moral olarak hedef alan -diktatör benzetmeleri vb- bir psikolojik harekat baþlatýldý. Bunu, çoðu küskün ve þaþkýn ittihatçý ‘liberal’ bir grup üstlendi.

2013 yýlýnýn köprülerin atýlacaðý bir yýl olacaðý belliydi. Çünkü Hükümet yýla, çok önemli yasal düzenlemelerle baþladý; enerji piyasasý, petrol kanunu, SPK düzenlemeleri ve tabii çözüm süreci ve ilgili düzenlemeler. Üstelik Rekabet Kanunu ve Rekabet Kurumu iþletilmeye baþlandý. Kamu bankalarý daha fazla öne çýkmaya, piyasayý düzenlemeye baþladýlar. TCMB, çok ayrý ve temel eksenden uzaklaþan bir para politikasý izlemeye baþladý. Enerjide Türkiye hem Azerbaycan hem de K.Irak’la çok önemli anlaþmalar yapmaya baþladý. TÜPRAÞ artýk mesela 5 yýl sonra Türkiye’nin ilk büyüðü olmaktan çýkacaktý. Enerjide dev yatýrýmcýlar gelmeye baþladý.

Üstelik Erdoðan, gücünü halktan alacaðýný ve rejimi Baþkanlýk sistemine götüreceði bir Cumhurbaþkanlýðý’na giderken, koalisyon sonucu olan AK Parti kadrolarýný üç yýl þartý ile deðiþtiriyor ve çekirdek yeni bir yapý ortaya çýkarýyordu. 

Peki ya dýþarýsý...

Tabii bu sürecin ve de çözüm sürecinin bitmesi gerektiðini yalnýz Türkiye oligarþisi istemiyordu. Ortadoðu’da týkanan ve eski güçlerini kaybetmek üzere olan Ýsrail, Suudi Arabistan, BAE için de, enerjiyi kontrol eden, Irak’tan baþlayarak Ortadoðu ve Afrika pazarýna hakim olacak olan bir Türkiye, korkulu rüya idi.

Britanya ve ABD merkezli geleneksel sermaye yapýlarý da Ortadoðu’da, Ýsrail ve Suudi Arabistan’dan baþlayan bir deðiþim-çözülmenin kendilerinin sonu olacaðýný, bu kaleyi kaybederlerse, Obama karþýsýnda nihai olarak yenileceklerini biliyorlardý. Üstelik Türkiye, enerji hamleleri kadar tehlikeli hamleleri de savunma sanayi ve teknoloji konusunda atmaya hazýrlanýyordu. Japonya ve Çin’le yapýlan/yapýlmak üzere olan anlaþmalar, özellikle nükleer santraller ve nükleer teknoloji ataðý bütün bu yeni durumu tamamlýyordu ama iþin ciddiyeti, bu çýkýþýn Asya tarafýnda bir karþýlýðý olmasýydý.

Eski dünya-Yeni dünya...

Yeni Asya kalkýnmasý, Japonya’da Baþbakan Abe ile Çin’de de yeni devlet baþkaný Xi Jinping’in reformlarýyla iyice ortaya çýkýyordu. Bu kalkýnma, teknoloji ve sermayeyi koþulsuz transfer eden, geçmiþteki Batý yayýlmacýlýðýnýn tam aksine, paylaþýma ve birlikte üretime dayanan yeni bir yoldu. Baþbakan Japonya’ya gittiðinde, Japonya dahil ziyaret ettiði bütün ülkelerde, serbest pazar anlaþmalarý masaya yatýrýldý. Bu çok önemli; çünkü bunlarýn gerçekleþmesi, þu anda aslýnda çökmüþ olan, dolara ve Euro’ya dayalý para ve ticaret sistemi yerine yeni bir sistemin ortaya çýkmaya baþlamasý demektir. 

Þimdi düþünün, enerji habý olmuþ, kendi doðusundaki pazar ve transit geçiþleri denetleyen, Osmanlý’nýn tarih sahnesinden çekilmesiyle, kaybettiði dört temel ekonomik alanla (Musul-Kerkük, Halep-Lazkiye, Kafkasya ve Maðrip) yeniden buluþan bir Türkiye... Bu, þimdiye kadar gördüðünüz, bildiðiniz eski dünyanýn bütün aktörlerinin, figüranlarýnýn sahneden çekilmesi anlamýna gelir.