Türkiye sinemasına Balkan övgüsü

54. Selanik Film Festivali’nin 20. Balkan Survey blümünde Türk yapımları hakkında kullanılan şahane cümleleri sadece Balkan sineması değil, dünya çapında da okuyabiliriz.

Selanik Film Festivali’nde bu yıl bütün gözler yirminci yılını kutlayan Balkan Survey bölümü üzerindeydi. 1994 yılında dönemin Festival Direktörü Michel Demopoulos’un girişimiyle başlatılan öncü programın bu kadar uzun soluklu olacağını, geleceğe yönelik projeksiyonunun ne kadar güçlü olduğunu kimse tahmin etmemişti...

Balkan sineması kavramı bugün bile tartışılırken Balkan ülkelerinden bir film seçkisi yapmanın ne kadar isabetli bir karar olduğunu hep birlikte yaşayarak gördük. Selanik’te bizzat konuştuğum, Balkan Survey 1994-2013 başlıklı yıldönümü kitabına da görüşlerini yazan Demopoulos, festivalin şimdiki direktörü Dimitri Eipides ve Balkan Survey’in 12 yıllık programcısı Dimitri Kerkinos programın önemini hemen hemen aynı cümlelerle özetledi. Rahmetli Theo Angelopoulos da İstanbul Film Festivali’ne konuk olduğu dönemde yaptığım söyleşide bütün Balkan ülkelerinin ortak bir kültüre sahip olduğunun altını çizmişti. Balkan Yarımadası’ndaki ülkeler arasında sıkı kültürel ilişkiler var. Hepsini birbirine bağlayan Osmanlı yönetimi altında geçen yüzlerce yıllık bir ortak tarih... Daha da geriye gittiğimizde de Makedonya İmparatoru Büyük İskender’den kaynaklı bir Helen kültürünün ve onun devamı sayılabilecek olan Bizans İmparatorluğu’nun izlerinin de bütün coğrafyaya dağıldığını tespit edebiliyoruz.

SANKİ BİR PARELEL ARŞİV

2001’de yayınlanan Cinema of Flames, Balkan Film, Culture and the Media ve 2006’da yayınlanan Cinema of the Balkans kitaplarının yazarı, İngiltere’de St. Andrews Üniversitesi’nde sinema dersi veren Bulgar akademisyen Dina Iordanova da yakından takip ettiği Balkan Survey’e makaleleriyle katkıda bulundu. Yıldönümü kitabındaki makalesinde “Aradan geçen yıllar boyunca Balkan Survey’in sunduğu filmlerin çoğu hemen yanı başımızda; zaman ve mekanda adeta paralel biçimde meydana gelen öyküler anlattı. Yugoslavya’nın dağılışı, dramatik iktisadi dönüşümler, kitlesel göç, taşra nüfusunun erimesi, ekonomilerin çöküşü, hepsi de hem Doğu’da hem Batı’da büyük toplumsal dönüşümler kapsamında oluştu ve hepsi de Yunanistan’daki kriz felaketine çıktı ya da onunla bağlantısı var” diyor. Ve Balkan Survey filmlerini “Bölgenin bilincini besleyen bir paralel arşiv” olarak tanımlıyor.

Bu paralel arşivden seçilen yirminci yıl seçkisinde dört Türkiye yapımı birden yer alıyor. Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’i, Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba’sı, Reha Erdem’in Beş Vakit’i ve Semih Kaplanoğlu’nun Süt’ü. Bu filmler hakkında Yunanistan’ın önde gelen film eleştirmenleri tarafından kaleme alınan yazılar ise sinemamızın gücü hakkında gurur verici metinler. Balkanların hali hazırdaki en zengin sinemasını üretiyor olduğumuzun kanıtları...

DİKKAT ÇEKEN YAPIMLAR

Thomas Linaras, örneğin hakiki bir Zeki Demirkubuz fanatiği. Masumiyet’e bayılması bir yana yazısında da belirttiği gibi ‘Avrupa sineması manzarasında hak ettiği yeri alabilmesi için yapıtlarının yeniden değerlendirilmesi ve kıymet biçilmesi gerektiği’ne yürekten inanıyor. Demirkubuz’u ‘Yılmadan sinematik Mutlak’ın peşinde koşan küçük ama seçkin bir öncü gruba mensup’ sinemacılardan biri olarak görüyor ve adını Aleksandr Sokurov, Bela Tarr ve Sergey Loznitsa ile birlikte anıyor. Lefteris Haritos’un Kasaba’ya hayranlığı sadece iki kişiyle çekilmiş bir film olmasıyla katbekat artmış. “Ceylan’ın bu kadar kısa bir filmde İnsanın varoluşçu özüne dair bu kadar çok görüşü sergileyebilmesi hayranlık uyandırıcı. Kendisi de tarafsız bir gözlemci olarak kalıyor” cümlelerini kullandığı yazıda Ceylan’ın sinemasındaki en önemli etmenlerden biri olan insan-doğa ilişkisini ve insanın doğasına değinmeleri çözümlüyor. Eleni Varmazi, Reha Erdem’i ‘Doksanlı yıllarda ülkesinin sinemasını yenileyen Türk bağımsız yönetmen kuşağının en önemlilerinden biri’ olarak tanımlıyor. “Beş Vakit süssüz yönetmenliğin, sinema diline hakim olmanın, ince bir sanatsal tasarımın iyi bir örneği. Lirizmi ve çağrışımlarla dolu atmosferiyle (egzotizmin zerresi yok) birleşen estetik mükemmeliyeti izleyiciye olağanüstü bir görsel deneyim sunuyor” diyor.

Festivalde 40. yılını kutlayan, Yunanistan’ın en deneyimli film eleştirmenlerinden Dimitris Haritos, Süt’ü Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi kapsamında inceleyip onu en önemli beş Türk yönetmenden biri ilan ediyor. “Her üç filmin de tamamen özerk olmasına rağmen Yusuf  Üçlemesi örnek bir naratif tutarlılıkla bir bütün, tekil, mükemmel sinematik başarı” diyor. Süt’ün pek az diyalog kullanarak güçlü bir görsel ifadeye sahip olmasını övüyor.

Türkiye yapımları hakkındaki bu şahane cümleleri sadece Balkan sineması değil, dünya sineması çapında da okuyabiliriz.