Kuþkusuz hiçbir ülke kendisine yönelik bir ayaklanmayý hoþ karþýlamaz. Devlet geleneðine ve örgütlenme biçimine göre bu duruma karþý koyar.
Suriye’de olup biteni bu gözle deðerlendirdiðinizde, iþler bir hayli kolaylaþýyor. Ortada bir rejim, yani ‘düzen’ var. Bir de o ‘düzen’e baþkaldýran ayaklanmacýlar ya da kimilerinin pek sevdiði ifadeyle ‘terörist’ler.
Oysa gerçeðin bundan farklý olduðunu, en soðukkanlý ifadeyle, çok daha karmaþýk olduðunu hepimiz biliyoruz.
Öncelikle dün Hama’da, bugün Suriye’nin dört bir yanýnda kendi insanýný tanklarla ezmekten çekinmeyen bir rejim var. 1982’de Hama’da on binlerce insaný birkaç gün içinde katleden Hafýz Esad rejimi, bu yolla muhalefeti uzun zaman sindirmeyi hedefliyordu.
Bunda baþarýsýz olduðu da söylenemez. Suriye muhalefeti yýllar boyunca Hama katliamýnýn travmasýný yaþadý. Býrakýn sesini çýkarmayý fýsýldamaktan bile korkar hale geldi.
Ama o kanlý tablo, bugün ortaya çýkan öfkenin de kaynaðýný oluþturdu. Þimdi biriken öfkenin sokaða yansýyan yüzünü görüyoruz.
***
Bugün Suriye’de muhalefetin bir bölümü silahlý olarak tanýmlanýyor ve bu durum, Þam rejimini haklý saymak için bekleyenlere eþsiz bir fýrsat sunuyor. Oysa muhalefetin silahlý kesimi, toplamda son derece küçük bir alana karþýlýk geliyor. Rejimle hesaplaþmak için ayaða kalkan veya ayakta olmasa da o tepkiyi içinde taþýyan milyonlarýn hesabý, silah üzerine kurulu deðil.
Suriye muhalefetinin ciddi sorunlarý olduðunu, özellikle de nasýl bir yeni düzen kuracaklarýný anlatabilme konusunda kafalarýnýn hayli karýþýk olduðunu biliyoruz. Bu tabloya geniþ bir zaaf listesi eklemek de mümkün. Ancak tüm bunlar, bu ülkede ortaya çýkan adalet ve haysiyet mücadelesini gayrý meþru sayanlarýn gerekçelerini haklý kýlmýyor, kýlamaz da.
Geniþ kesimlerin, toplumun farklý katmanlarýnýn hak arayýþýný mümkün kýlacak mekanizmalar konusunda, ne seçimler, ne de daha önce yapýlan referandum bir gelecek vaat ediyor. Rejim, arkasýna aldýðý uluslararasý güçlerin desteðiyle sanki ülkede her þey yolundaymýþ, göstermelik seçimlerle ve asla karþýlýðý olmayan vaatlerle iþler yoluna girecekmiþ havasý vermeye çabalýyor.
Türkiye’nin Suriye konusundaki politikalarý eleþtirilebilir, yetersiz ya da aceleci sayýlabilir. Ancak baþýndan beri gerçek bir seçim yapýlmasý ve sandýktan çýkan sonuca herkesin saygýlý olmasý tezini açýkça savunan tek ülke Türkiye oldu. Bu tez, hem geçiþ sürecinin, hem mümkün olan her türlü müzakerenin önünü açýk tutuyor.
Türkiye’nin muhalefeti silahlandýrdýðý iddialarýnýn ise ne gerçekle, ne de mevcut tabloyla ilgisi var. Daha açýk söyleyelim. Eðer Ankara, Suriye muhalefetini silahlandýrmaya niyetlenseydi, tablo çok daha farklý olurdu.
Seçimler ve geçiþ sürecinin yönetilmesi üzerinde kafa yormadan, iþi silahlý mücadele üzerinden devam ettirmek isteyen arayýþlar, Esad yönetiminin iþini ne kadar kolaylaþtýrdýklarýnýn farkýnda deðiller. Suudi Arabistan ve Katar, kendi saltanatlarýnýn ve diktatörlüklerinin tartýþýlmasýný beraberinde getirecek bir seçim ve geçiþ süreci üzerinde ne diye çaba göstersin ki! ABD’nin devasa bütçe açýklarýna ilaç gibi gelen silahlanma arayýþlarýný sürdürüp, Suriye muhalefetini silahlandýrmak onlarýn her bakýmdan iþine geliyor.
Türkiye’yi bu coðrafyada kýsa sürede yeniden bir bölge gücü haline getiren, ajandasýnýn þeffaflýðý. Karýþýk ve üstü kapalý iþlere giriþmeden attýðý her adým er geç etkisini gösteriyor.
Biraz sabýr, daha çok gayret. Milyonuncu kez yazmýþ olayým. Entelektüel hayatýn ilgi göstermediði bir sorun üzerinde siyasetin tek baþýna kazaným elde etmesi mümkün deðil. Yazýk ki Suriye konusundaki entelektüel duyarsýzlýk en üst düzeyde ve de marifetmiþçesine varlýðýný koruyor.