Türkiye Türklerindir sofrasında oturmuş ahkâm kesiyor!

En çok Atatürk büstlerinin parçalanmasına üzülmüş... Bunu kendisi söylüyordu... “Yapmayın arkadaşlar” diyordu, “Büstleri parçalamayın, hoş olmuyor...” 

Kobani eylemleri sırasında, öfkeli PKK yandaşlarına yaptığı tek insani çağrı buydu: “Büstleri parçalamayın... Hoş olmuyor!”

Büstlerin parçalanmasından duyduğu üzüntüyü ve kederi, kurban eti götürdüğü için kıskıvrak yakalanıp oracıkta linç edilen çocuktan (Yasin Börü’den) esirgemişti.

Elbette büstleri parçalamasınlardı... Bir tür “laiklik ikonu” olan büstlerin parçalanması bir mahalleyi, “Kemalist inanış” mensuplarını rencide edebilir, derin kederlere sürükleyebilirdi, elbette hoş olmuyordu ama insanları da öldürmesinlerdi...

Selahattin Demirtaş, o kadar insan öldürülürken, “Yapmayın, hoş olmuyor” demedi.

Olup bitenleri sabırla izledi ve bir taraftan da “Bu işten sorumlu tutulur muyum acaba?” diye apartta bekledi.

Bu işten sorumlu tutulmadı.

Neredeyse hoşgörüyle karşılandı.

Bir insanoğlu da çıkıp, “Kobani’yi bahane ederek bu kadar insanı sokağa döktün Selahattin Demirtaş... 50 insanın öldürülmesine neden oldun. Hoş olmuyor. Sorumlusun!” demedi.

Bilakis, hoş oluyordu.

Bu vesileyle, “feodalite artıkları” temizleniyordu.

IŞİD’e meydan verilmiyordu.

Dahası, Kürdistan’da ışıl ışıl “laiklik bayrağı” yükseliyordu.

Demirtaş’ın sokağa döktüğü bilenmiş militanlar şehirleri yakıp yıkarken, kurban eti dağıtan çocukların üzerinden kamyon geçirirken, birileri de mütemadiyen “meşruiyet” üretmeye çalışıyordu bu vandalizme. 

Nihayet aranan kan bulunacak, “Beyaz Türk ahlakı” keşfedilecekti.

Her sakallıyı “IŞİD militanı”, her çarşaflıyı “öcü” sanmak gibi orijinal bir de “bakış” geliştirilecekti.

Bundan sonrası yeni bir “dil”e bakıyordu.

Bu da bulundu... “Potansiyel dil” laik Beyaz Türk genlerinde mevcuttu

HDP’yi yığma Türk devrimcilerine, Hasan Cemal hayranı sosyologlara, Kızıldere’den kurtulmuş militanlara, “tüm laik güçleri duruma el koymaya çağırıyorum” diyen dişi öfkeye, Mehmet Altan tedrisli liberallere emanet ederek, bu işin de “başarıyla” üstesinden geldiler ve orijinal bir siyaset dili oluşturdular. Bundan sonra, bütün savaşımları, gericiliğe, özelde ise “AKP gericiliğine” karşı olacaktı. CHP Batı’da hangi çağdaş görevi icra ediyorsa, HDP de o görevi icra edecekti.

Önceki gün gördüm.

Şaşırmadım.

Diyorum ya, hiçbir şey şaşırtmıyor artık beni.

Sorumluluklarını hatırlamayan, elinin kanıyla Beyaz Türk mahallesinde fethe çıkan ve bazı laik gönüllerde taht kuran HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Türkiye Türklerindir” gazetesinin yazarlarıyla bir sofrada oturmuş, “laiklik mesajları” veriyordu.

Düne kadar “Kürt” dendiğinde tüyleri diken diken olan ve Kürt nefretini kurumsallaştıranların müdavimi olduğu sofra...

Soru şu:

Ne oldu da, müseccel Kürt Selahattin Demirtaş, rahmetli Ahmet Kaya’yı çatal-bıçak saldırısıyla püskürtüp arkasından “Vay Şerefsiz” diye manşet atanların ve “Türkiye Türklerindir” mottosundan vazgeçmeyenlerin gözde siyasetçisi haline geldi?

Bu sorunun muhatabı Selahattin Demirtaş’tır.

Ne oldu da, böyle oldu?

Ne oldu da, “O arkaik sloganı kaldırın, Türkiye aynı zamanda Kürtlerindir” demesi gereken Selahattin Demirtaş, müseccel ırkçılarla sulh çizgisine geldi?