Türkiye’nin iç dinamikleri, AK Parti’yi, bugünlerin en tartýþmalý mevzusu olan Irak krizinin ortasýnda doðurdu. Bundan 11 yýl önce Amerika’nýn milenyum sonrasýndaki ikinci iþgal hazýrlýklarý devam ederken, AK Parti iktidara geldi. Türk müesses nizamý ve Amerikalý refikleri, 28 Þubat ürkekliði ile iktidara gelen AK Parti’yi Irak parantezi içerisine alarak çok rahat þekil verebileceklerini düþünüyorlardý. El Kaide gibi kimsenin yanýna yaklaþmak istemeyeceði bir çýpayý sonuna kadar meþruiyet zemini oluþturmak için kullanýyorlardý. Herkesin sorgulamadan peþlerine takýlmasý için her türlü baskýyý yapýyorlardý.
Komþusu, hem de Ortadoðu’nun mikrokozmozu olan Irak iþgal edilecekken, eski Türkiye’nin aktörleri çiçeði burnundaki AK Parti iktidarýný devirme maceralarýna baþlamýþlardý bile. Irak cenazesi aylarca Türkiye’nin önünde durdu. Ne asker ne de diðer vesayet odaklarý cenazenin nasýl kaldýrýlacaðý konusunda bir tek cümle bile kuramýyorlardý. 1990’larýn felaketinin siyasi ve ekonomik iflasa sürüklediði Türkiye’nin bütün yükünü bir anda omuzlarýnda bulan AK Parti, dýþarda Neocon içeride ise Kemalist makasýn arasýnda gelgitler yaþayan bir oyun planý ile Türkiye’yi iþgale ortak etmeden sorunu atlatmaya çalýþtý.
Ayný aylarda Irak’a Komþu Ülkeler Konferansýný baþlatan Türkiye, uzun yýllar sonra ilk kez, kurucu bir dýþ politika ortaya koymaya baþladý. Eski Türkiye bir anda kendisini yýllarca mücadele ettiði ne kadar aktör varsa ayný masada buldu. Irak konferanslarý Kemalist ruh hali ve dili için adeta þok tedavisi vazifesi ifa etti. Devlet ve devlet dýþý Ortadoðulu aktörlerle, asýrlýk Kemalist maliyetin ve mahcubiyetle acemi, ürkek ve yabancýlaþmýþ bir þekilde muhatap olunmaya baþlandý. Bürokrasi ve devlet yavaþ da olsa bir öðrenme sürecine girdi. Bu süreç, 2010’a geldiðimizde, Irak’ta bütün farklýlýklarý temsil eden ve seçimleri de kazanan Irakiyye hareketini ortaya çýkaracak derinliðe kavuþtu.
7 Mart 2010 seçim sonuçlarýna rýza göstermeyen aktörler, ABD ve Ýran’ýn zýmnen yaptýðý mutabakatla, karþý bir koalisyon kurarak dokuz ay sonra Hukuk Devleti Ýttifaký lideri Maliki’yi koalisyonla yeniden iktidara taþýdýlar. Bu þekilde meþru siyasetin dibine kibrit suyu dökenler, 2013’te Mýsýr’da yaþanan darbeden daha farklý bir þey yapmadýlar. Fiili olarak Irak’ý 2005 seçimleri öncesine yeniden döndürmüþ oldular. Obama döneminin ilk Irak sýnavý Neoconlardan daha farklý bir yaklaþým ortaya koyamamýþ oldu. Tam da bu sebepten dolayý, bugün, Ýran’ýn Irak iþgalinin baþýndan beri dolaylý bir þekilde ayný paralelde olduðu Amerika’ya ‘beraber savaþalým’ teklifi götürmesinde þaþýlacak bir durum bulunmuyor. Nihayetindeberaberce inþa ettikleri Irak statükosunu korumak isteyeceklerdir.
Irak’ta yaþananlarý ve Türkiye’nin durumunu anlamak için tarihi perspektife muhakkak ihtiyaç var. Irak’ýn Ortadoðu’nun bir mikrokozmozu olmasý gerçekten bizlere çok fazla þey anlatýyor. Ortadoðu’da olup da Irak’ta olmayan siyasi, sosyolojik ve ekonomik hiçbir unsur bulunmuyor. Bu tespit bizlerin çok zorlu bir sýnavla karþý karþýya olduðumuz anlamýna geliyor. Daha önemlisi Irak imtihaný týpký Suriye gibi uzak durabileceðimiz bir sorun deðil. Çünkü Irak mikrokozmozuna Türkiye’den de kesintiye uðramadan uzanan siyasi, demografik, ekonomik ve sosyolojik unsurlar bulunuyor.
Türkiye’nin Sünni Araplar, Türkmenler ve Kürtlerle an itibariyle sahip olduðu iliþki düzeyi ve siyasi manevra kabiliyeti 2003’le mukayese edilmeyecek kadar ileri boyuttadýr. Tam da bu noktada, 2003 iþgali öncesi El-Kaide marifetiyle iþgale ortak edilme baskýsýný kýran Türkiye’nin, Irak krizinin bir IÞÝD sorununa dönüþmesine müsaade etmemesi gerekiyor. Bu ahlaken, siyaseten ve jeopolitik olarak zorlu sýnavdan baþarýyla çýkmak düzen kurucu bir aktör haline gelmek olacaktýr.