Türkiye ve Mısır’ın kaderi

Hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın söylemekte yarar var. Gezi’de tezgahlanan oyunun neredeyse aynısı; sadece kendi şartlarından kaynaklanan ölçek farkıyla Mısır’da sahnede.

Türkiye, kendi iç dengelerini kurma, demokratik tecrübesini değerleriyle şekillendirme ve bunu sahici bir zeminde devam ettirme açısından hayli mesafe aldığı halde, son bir ayda ciddi bir operasyona maruz kaldı. Mısır’da işler daha zor. Mevcut iktidarın tecrübesi, daha doğrusu belli alanlardaki tecrübesizliği, karşı karşıya kaldığı oyunu hayli sertleştirmiş durumda. Kraliyet’in, hayli derinlemesine nüfuz ettiği kurumlar ve bunların şekillendirdiği güçler, zaman içinde farklı merkezlerin kontrolünde olsa da, neticede iktidarı gerçek sahiplerine teslim etmemeye kararlılar.

Yine bu köşede 10 Aralık 2012’de Mısır’da yaşanan gelişmeler için şunları yazmıştım:

‘Mısır’da olup bitenler bizdeki bazı derin odakları hayli sevindirmiş görünüyor. Hüsnü Mübarek’in tasfiyesi ve İhvanı Müslimin iktidarıyla birlikte ortaya çıkan gelişmeler, kuşkusuz küresel ölçekte yakından takip ediliyor. Özellikle de Türkiye’de.

Bir an için bizdeki derin odakları da heyecanlandıran bu sürecin, gerçekten iddia edildiği gibi bir ‘demokrasi talebi’ olduğunu kabul edelim. Ne sahnedeki aktörlerin, ne de onları uluslararası ölçekte destekleyenlerin Mısır özelinde böyle bir geçmişleri yok. Dün Mübarek ve onun güvenlik merkezli olarak şekillendirdiği baskı rejimini arsızca destekleyenler, şimdilerde Mursi’ye ‘balans ayarı’ yapma hevesinde.’

***

Ne tuhaf değil mi, tablo neredeyse bugünküyle aynı. Seçilmiş iktidara karşı uluslararası parmakların gezindiği bir operasyon. Bu tabloyu bir demokratik hak arayışı olarak gösterme gayretinde olan çevreler, medya desteği ve tüm bunlar üzerinden yapılmak istenen tasfiye ya da terbiye.

Mısır’ı İslam dünyasında etki alanı en geniş ve tarihsel tecrübesi en fazla ülkeler arasında ilk üçte sayabiliriz rahatlıkla. Bu ülkede ne olduğu ya da ne olmayacağı, neredeyse tüm İslam dünyasında sonuçlar doğuracak kadar önemli.

Suriye’de Beşar Esad’a göz yuman uluslararası sistemin, belki de en büyük korkularından biri Kahire’de kendilerini dinlemeyen bir iktidarın olması. Tam da bu nedenle Şam’da bir İhvan benzeri iktidarı, zayıf ya da imkansız kılacak bir zemini oluşturmaya çabalıyorlar.

Mısır’da işler kolayca sakinleşmeyecek. Çok ciddi bir darbe tehlikesi var. Çünkü genel anlamda doğru sayılabilecek bir benzetmeyle, bizdeki 28 Şubat dönemine benzer bir güç dengesi, daha doğrusu dengesizliği sözkonusu. Hala birtakım derin yapılar çok güçlü. Bunları sert ve hızlı biçimde tasfiye etmek isteyen Mursi’nin eli kurumsal anlamda çok güçlü değil.

Burada muhtemelen iki hedef var. Birincisi Muhammed Mursi’yi ve İhvan iktidarını daha yolun başında başarısız ilan edip, geniş kesimlerde sahip olduğu karşılığı sarsmak. İkincisi, bu başarısızlık algısı üzerinden, ülkedeki diğer İslami grupların hırslarını yükseltecek, dolayısıyla İhvan’ı çok daha sert bir başka çatışmanın içine çekecek zemini oluşturmak.

Mursi ve İhvan doğru yolda; nitekim önceki gece yaptığı konuşma gerçekten muazzam bir sağduyu ve itidal çağrısıydı. Ama bu çizgiyi devam ettirebilmek için, bundan fazlasına ihtiyacı var. Özellikle de ordu ve yargı başta olmak üzere kritik kurumlarda ara vermeksizin tasfiye sürecini devam ettirmesi belki de en önemli başlık. Geniş kesimlerin desteğini hafife alanların, en büyük korkusu, kendilerine güç bahşeden ve kapalı kapılar ardındaki gizemli kurumların tasfiyesi.

İşte, neresinden bakarsanız bakın ortak bir hikaye. Unutmayalım. Türkiye-Mısır ekseninde bölgesel bir düzenin ayak sesleri hala çok güçlü. Bunu boğmalarına izin vermeyelim.