Türkiye sancýlý bir dönemden geçiyor. Ülkemizin etrafýný çevreleyen ya da göbeðinde bulunduðumuz üç düzen veya ekosistem de ciddi yapýsal krizler ve depremler yaþýyor. 2002’den beri ‘bölgesel zamanýn ruhundan’ pozitif ayrýþmayý baþaran Türkiye’nin etrafýndaki bazý gerilimlerin sýcak çatýþmaya, krizlerin ise kýsýr döngüye evrilmesiyle birlikte türbülansý daha sert hissetmeye baþladýk.
Türkiye’nin nerede olduðuna dair fikir sahibi bile olup-olmadýklarýndan emin olamadýðýmýz yaklaþýmlarýn samimi olanlarýnýn böylesi bir türbülans karþýsýnda panik tepkilerine, kötü niyetli olanlarýnýn da baþtan sona farklý projelerin ucuz sözcüleri olarak provokatif tepkilerine þahit oluyoruz. Bu tepkiler ise ‘siyasetin rota çizmesine engel olmak’ öncelikli adýmýný oluþturuyor. Bu noktada gösterilecek olgunluk ve basiret adýna ‘panik ve provokatif çýkýþlara’ karþý pespaye gürültünün ve komploculuðun tarafý olmadan, ahmaklýða da övgü fýrsatý vermeden soðukkanlýlýðýmýzý korumamýz gerekiyor.
Zira Türkiye üzerinde yaratýlmak istenen türbülansýn sahipleri, bölgemizde farklý krizlerin içerisine girmiþ ülkelerden çok farklý bir konumda olduðumuzu gayet iyi biliyorlar. Tam da bundan dolayý ‘olabilecek en tahrik edici metotlarla’; Cumhuriyet Mitingleri’nden Gezi’ye, Kobani provokasyonundan intihar saldýrýlarýna doðrudan toplumsal fay hatlarýný harekete geçirmek için uðraþýyorlar. Terörizmin en alçak sýnýrý olan intihar saldýrýlarýna umut baðlayacak kadar kontrolden çýkmýþ olmalarýna raðmen, Türkiye’nin omurgasýný taþýyan sosyolojinin basiretten kopmasýný baþaramýyorlar.
Ayný sosyolojinin en güçlü ve yaygýn temsilini 2002’den beri saðlayan baþta Cumhurbaþkaný Erdoðan olmak üzere AK Parti’nin varlýðý, toplumsal fay hatlarýnýn bunca saldýrýya raðmen yerli yerinde durmasýný saðlýyor. Doðrudan sinirler geriliyor, öfke birikiyor ama toplumsal basiret ‘siyasi liderlik üzerinden sigorta poliçesi’ olduðunu gördükçe, vekâletinden emin olarak yakýlan ateþe odun taþýmýyor. Çocuklarý katledilmesine raðmen, böylesi bir savrulma göstermeyerek gerçekten eþsiz bir kahramanlýk ve toplumsal olgunluk sergiliyor. Hâl bu iken, hastalýklý bir güruh artýk siyasal çýlgýnlýða denk gelen tavýrlarýyla, adeta toplum tarafýndan kendi kinlerinde boðulmak üzere arsýzlýða terk ediliyorlar. Oysa biraz basiret sahibi, biraz sahici olsalar, yukarýdaki üçlü türbülansý ve krizi doðru okumamalarý için bir sebep bulunmuyor. Zira en baþta, türbülanstan çýkmamasý için uðraþtýklarý ülkede ayný gemide olduðumuzu umursayabilirler en azýndan.
Gelinen noktada, sahici bir durum tespiti adýna baþta söylediðimiz ‘üçlü merkezkaç jeopolitik unsurlarý’ tekrar hatýrlamakta fayda var. Bunlardan birincisi, büyük bir siyasal depremle çöken Mezopotamya I. Dünya Savaþý düzeni. Türkiye’yi doðrudan etkileyen bu depremin artçý sallantýlarý bir süre daha devam edecek. Yirminci yüzyýlýn baþarý hikâyesi veya II. Dünya Savaþý sonrasý oluþan düzenin vücuda getirdiði Avrupa Birliði, -Balkanlarý da kapsayacak þekilde- hem siyasal hem de ekonomik anlamda ciddi bir kýsýr döngü içerisinde. Bu negatif çarpan da doðrudan Türkiye’yi etkiliyor. Ayný þekilde, Kafkasya’da donmuþ negatif bir siyasal zaman
Soðuk Savaþ’tan beri yaþanmaya devam ediyor. 2008’den beri ortaya çýkan kontrolsüz Rus müdahaleciliði, krizlerin fiilen aktif parçasý olarak ne kendisi adýna ne de müdahil olduðu bölgede - olumlu-olumsuz - bir netice üretemeyerek sorunlarý büyütüyor. Türkiye, bu üç negatif çekim alanýna raðmen istikrarýný korumayý baþaran, sýcak krizleri bütün sorunlara raðmen yönetme kapasitesine sahip ülke konumunda.
Bugün tecrübe ettiðimiz terörizm dalgasý, günlük hayatýn akýþýný doðrudan hedefe koyarak Türkiye’nin krizi yönetme kapasitesini felç etme, eðer bu mümkün deðilse azaltmayý hedefliyor. Bir noktada pes edileceði ümidiyle, kanlý bir vekâlet savaþýný Türkiye’ye karþý devam ettirmek istiyor. Ayný anda bir meydanda intihar saldýrýsý olurken; diðer yanda Siyonistliðiyle nam yapmýþ, daha önce Baþbakan Davutoðlu için ‘çok tehlikeli’ notunu Washington’a geçen eski büyükelçi, bir gazetedeki beyanlarýyla, ABD Baþkaný’ndan daha fazla oyla seçilmiþ ‘Erdoðan istifa etsin’ eylemi yapýyor.
Senkronize eylemler karþýsýnda Türkiye’nin siyasal ve toplumsal aðrý eþiði tahmin ettiklerinden çok daha yukarýda duruyor. Son iki yüzyýla kabaca bakmalarý da, kendileri açýsýndan bu acý gerçeði görmeleri için yeterlidir. Varlýðýný Türkiye dýþýna borçlu olanlarýn çýkardýðý gürültü kimseyi yanýltmasýn. Türkiye’nin kimseye dýþ borcu bulunmuyor. Aksine, týpký bütün bölgemiz gibi asýrlýk alacaklarý var. Olan iç borcun neredeyse tamamý da AK Parti tarafýndan ödendi!