Türkiye vicdanıyla büyüsün

Şehirleri Selçuklu ve Osmanlı’dan devreden vakıf medeniyetinin eşsiz eserleriyle, hafızası yardımlaşma ve paylaşmanın en güzel örnekleriyle dolu bir ülkenin insanları olarak her dara zora düşene, düşünmeden el uzatmaya çabalayan bir toplumuz çok şükür.

Lakin can havliyle kapımıza gelmiş kardeşlerimiz aleyhine tertiplenen “Suriyelileri istemiyoruz” kampanyaları, çatı aday İhsanoğlu’nun “Türkiye Suriyeli mültecilere kapı açmamalıydı” beyanatları da var ne yazık ki.

Gerçekle, gerçekleşmesi isteneni birbirinden ayırmak gerekiyor o yüzden.

Şurası net: Suriyelilerle ilgili üretilen haberlerde bir olayı/durumu/gerçeği aktarma, yaklaşan krizi haber verme kaygısından çok, mevcut sıkıntılardan kriz üretme, tepkileri siyasi kampanyaya dönüştürerek yaygınlaştırma gibi bir çaba açıkça görülüyor.

Yoksa, Türkiye’deki Suriyeli sayısının mütemadiyen artmasının, misafirlik süresinin uzamasının, göçün yoğun olduğu şehirlerde bazı sosyal sorunların çıkmasının yahut imkanların var olan ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalmasının tespitinde sorun yok.

Sorun, muhalefet partilerimizin Hükümetin Suriye politikasını eleştirmek için insani sorunları araçsallaştırılmasında. Negatif siyasete konu etmesinde. Bu durumun ne kadar ayıp ve ne kadar gayri insani olduğunu fark etmemesinde.

Mülteci sorunundan sonuç almaya çalışanlar ne öneriyorlar peki? Eleştirmek ve can derdiyle çoluk çocuk hicret etmek zorunda kalan Suriyelileri, kendi kıt imkanlarını gönlünün rızasıyla kardeşiyle paylaşmaya, Ensar olmaya çalışanları kışkırtmaya çalışmak dışında ne yapıyorlar? Yardım kampanyaları düzenliyor ve bir yaraya da biz merhem olalım mı diyorlar yoksa “bu sefil Suriyeliler yüzünden şehirlerimizin asayişi, çevremizin estetiği, vicdanımızın konforu bozuldu şekerim” mi?

Kapımız da gönlümüz de açık

Suriye iç savaşında ölenlerin sayısı 170 bini aştı ne yazık ki. Mülteciler ise milyonlarca. Türkiye’ye sığınan Suriyeli sayısı AFAD’ın son verilerine göre 1 milyon 103 bin. Devlet 220 binini misafir edebiliyor ancak Suriye sınırına yakın on ilde kurduğu 22 kampta. Ki bu da, gerçekten büyük bir rakam. Türkiye daha önce bu sayıda mülteciye bu kadar uzun süre evsahipliği yapmamıştı. Bu bir ilk. Allah tekrarını da, devamını da göstermesin elbette, kimseyi vatanından kopmak zorunda bırakmasın en başta.

Türkiye komşudaki kardeşleri için “açık kapı politikası” uyguluyor ve çok da iyi ediyor. Can havliyle kapısına gelenleri kovan bir ülkenin vatandaşı olmayı kim ister ki!

Bu elbette bir devlet politikasıdır ve doğrudur ama gözden kaçırılmaması gereken nokta bunun aynı zamanda toplumun devletten talebi hatta buyruğu olduğudur. Kendi imkanlarıyla yaptığı yardımlar dışında devletin de verdiği vergilerin bir kısmıyla muhtaçlara yardım götürmesini istiyor bu toplum. AK Parti’nin en fazla memnuniyet ve oy topladığı kalemlerden biri sosyal yardım politikaları. Kaldı ki Türkiye dünyanın ücralarındaki muhtaçlar için de insani yardım bütçesini, hassasiyetine ve imkanlarına paralel olarak büyütüyor.

Hatırlayacaksınız 2011’de açlıkla boğuşan Somali’ye yaptığı yardımlarla, yardım yapan dünya ülkelerine fark atmıştı Türkiye. Halihazırda BM’nin bile faaliyet göstermekte zorlandığı Gazze’de işgalci İsrail’in ürettiği devlet terörüne rağmen hem devlet hem sivil toplum kuruluşları eliyle yardım götürüyor Filistinli kardeşlerine. 

İşin aslı insanımız son yüzyılda kapatıldığı parantezden çıkıp kendine gelmeye, kabuğunu kırıp sorumluluğunu idrak etmeye başladıkça insani yardım konusunda da çok önemli inisiyatifler geliştiriyor. STK’lar kuruyor, coşkuyla çalışıyor ve dünyanın her yerine yardım ulaştırıyor. Belini, istikametini doğrulttukça vicdanıyla büyüyor “bu ülke”.

Ramazan bayramın mübarek olsun, gözlerinden öperim Türkiye.

NOT: Hayırda yarışmak için Kızılay’a 2868, AFAD’a 1866, İHH’ya 3072 hatlarından ulaşabilir ve 5 TL değerinde bağışta bulunabilirsiniz. Ne kadar çok yardım o kadar iyi.