Türkiye Yugoslavya olur mu?

Tehdit, korkutma ve ayar verme amacıyla “Türkiye İran olur mu”, “Türkiye Malezya olur mu” soruları çok soruldu. “Sözde irtica tehlikesine” karşı kendini merkez sanan bazı medya organları bu soruların peşine düşmüş, hatta bu soruların bizzat mucidi olmuştu.  

 

CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ise tehdit dağarcığımıza yenisini ekledi ve “Türkiye Yugoslavya olur mu” sorusunu attı ortaya. Hatırlayalım, Güler, anadilde savunma hakkının (kendini daha iyi ifade edeceği dilde savunma) görüşüldüğü Genel Kurul’da kürsüden “Türk ulusu ve Kürt milliyetinin eşit ve eşdeğer olmadığını” söyledi. Birgül hanımın hiçbir tevilin hafifletemeyeceği bu aşağılama sözleri CHP ve MHP sıralarından yoğun alkış aldı.

“Türkiye Yugoslavya olmasın”la bu ırkçı aşağılama sözleri arasındaki ilişkiye gelmeden önce Güler ve Aygün sarkacının “yeni CHP” formülünde nereye oturduğuna bakmakta fayda var. Çünkü bu formül şimdilik, beceriksiz kimyacıların laboratuar patlatan deneylerine benziyor. Birbiriyle birlikteliği senteze değil açıkça tepkimeye yol açan unsurları aynı kaba koymaya çalışmanın kaçınılmaz sonuçlarını yaşıyor “ Kılıçdaroğlu CHP’si”.

CHP’de iç savaş!

Hüseyin Aygün’ün PKK’lı Sakine Cansız için taziye ziyaretinde bulunması ile zaten yükünü almış olan “ev sahibi CHP’liler” ile “sonradan olma CHP’liler” arasında belli ki giderek derinleşen bir yarılma yaşanıyor. Birgül hanımın kürsü salvoları CHP’de yaklaşan bir depremin öncü sarsıntıları gibi. Zaten bu “ev sahibi-misafir” atışmaları da eteklerden dökülen taşlar.

Bu süreçte pusuya yatmış “ev sahibi CHP’liler”, Güler’in dediği gibi savunma pozisyonundan çıkıp “saldırıya geçmiş” oldu. Gerçi o, “saldırı” sözcüğünü Kürtçe savunma hakkına bir itiraz olarak kullandı ama “Kürt milliyeti size söylüyorum, misafir CHP’liler siz anlayın” şeklinde de okunabilir bu.

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun neredeyse hiç alkışlanmadığı grup konuşmasındaki “Burası üniversite kürsüsü değil Meclis kürsüsü, her CHP’linin son derece dikkatli olması lazım” tembihinin tutulup tutulmayacağı ya da “CHP’deki iç savaşı” kimin kazanacağı meçhul ama işlerin neden çığırından çıktığı ortada: Bir kere Kılıçdaroğlu kendisinin dahi yapmadığı bir darbe ile CHP’nin başına getirilmiştir. En azından darbenin planlayıcısı kendisi olsaydı belki bugün yaşadığı liderlik zaaflarını yaşamıyor olurdu.

 

‘Ev sahibi CHP’liler’

 

Daha yapısal bir sorun da şudur: CHP bir türlü ‘kitle partisi’ olmaya karar veremiyor. Nasıl ki bir zamanlar Türkiye’nin modernleştirici, Batılılaştırıcı, laikleştirici yönetici elitlerini bünyesinde toplayan ve kurucu felsefenin “altı okunun” müseccel partisiydi bugün de benzer arazlarla malul. Sırtını askere yaslamadan varlık gösterememe zaafını aşmak adına ortaya konulan akıl, partiyi “muhafazakar Anadolu”ya açamadı. Ya ne yaptı? “Ulusalcı solu” sosyal demokrasi diye yutturmaya ve maslahat-siyaset arasındaki ilişkiyi hiç hesaba katmayan bazı isimleri CHP’nin altı okuyla aynı çuvala sığdırmaya çalıştı. Sonra da bu karışımın “yeni CHP” olarak lansmanını yaptı.

Sonuçta, Kürtçe savunma hakkı karşısında “Türk ulusu adına saldırıya geçen bir ev sahibi CHP” tablosu çıktı ortaya. Birgül Ayman Güler kılıç kuşanan sözlerini “Türkiye Yugoslavya olmasın diye” söylemiş. Oysa ne Türkiye’nin Yugoslavya gibi bir siyasi sosyolojik kompozisyonu var ne de “Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit eşdeğer gördüremezsiniz” sözünün ayrışmanın önünü alacak muhtevası.