“Türkiye Yüzyılı”na kimler katılıyor, kimler karşı çıkıyor?

"Türkiye Yüzyılı Tanıtım Toplantısı"na katılmak üzere Ankara'dayız.

Öncelikle belirtelim ki, buraya sadece biz değil, muhalefet liderlerinden muhalif gazetecilere kadar herkes, ilgili genel başkan yardımcısı tarafından bizzat aranarak davet edildi.

Gel gör ki, daha önceki organizasyonlarda "Davet edilmedik" diye sızlananlar şimdi de günlerdir "Neden davet edildik" muhabbeti yapıyor.

Duruma bakılırsa muhalif meslektaşlarımız, davet edilmekten hiç memnun değil! "Dışlanıyoruz" konforu bozulan bu dostlarımızın bir kısmı bahane üretme telaşında, katılmak isteyenler ise "mahalle"nin acımasız baskısı altında... Neyse... Bugün Ankara'da kimin ne yaptığını göreceğiz ve bu "samimiyet testi"nde herkesin notunu vereceğiz!

Ne yazık ki davetin muhtevası, bu anlamsız tartışmalara feda edilmiş durumda. Daha da vahimi yüzde 50'nin üzerinde oyla seçilen Erdoğan'a, bir kere dahi "Cumhurbaşkanı" diyemeyenler, "Türkiye Yüzyılı"nı da "AK Parti'nin propagandası" olarak gösteriyor. Oysa bu vizyon belgesi, "Cumhurbaşkanı" sıfatıyla icra edilmekte olan bir "devlet projesi"dir.

Osmanlı'yı yıkan, yüz yıldır bize de etmediğini bırakmayan emperyalistler, asırlık stratejiler sayesinde "güçlü devlet" olmuşlardır. Bizim elbette emperyalist hedefimiz yoktur. Ama ilk yüz yılımız, güçlü olmazsak bu coğrafyada barınamayacağımızı gösteren "ders"lerle doludur.

"Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini çarpıtarak "ninni" gibi kullananlar, Mustafa Kemal'in, 1 Mart 1922'de TBMM açılış konuşmasındaki, "Hazır ol cenge, eğer istersen sulh-ü salâh" hatırlatmasını hiç duymamış gibi davranmaktadır.

Atatürkçülüğü bile istismar malzemesi yapan vesayetçiler, bu millete yedi düvelden daha fazla zarar vermiştir. Bu zihniyet, gerektiğinde bombardıman uçağına dönüştürülebilen uçaklar üreten Nuri Demirağ'ı, "Zenginliği başını döndürdü" gibi garip bir gerekçeyle, "Havaalanını istimlak edin, uçaklarını da sattırmayın" talimatıyla "hurdaya çıkaran" İnönü'nün günümüzdeki versiyonudur. (Darbeden Beter Vesayetler, s. 303)

Aynı müstemleke zihniyeti, Mustafa Kemal'in "Yerli ve millî silah sanayiinin kurulmasına öncülük et" talimatıyla, uçak ve denizaltı bombaları üreten Şakir Zümre'nin de karşısına dikilmişti! Bu kahraman insan da, nice fedakârlıklarla kurduğu ve artık milyonlarca dolarlık ihracat yapan fabrikasını kendi elleriyle bozmuş, sırf elemanları işsiz kalmasın diye "Sobacı Şakir" olmuştu! CHP zihniyetinin "Halkçı" gazeteleri de bu rezaleti, "Harp malzemesi üretim tarzını değiştirerek, sulh istihsaline uygun tesisat yaptı" diye övgüyle(!) duyurmuştu! (s. 309)

Biliyor musunuz; bütün bu "millî servet"ler, Amerika'nın hatırı için feda edilmişti. "Acısı hissedilmesin" diye de, bedava(!) verilen savaş artığı askerî malzemeler "narkoz" olarak kullanılmıştı! Öyle bir hava oluşturulmuştu ki, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı (Org. M. Zeki Doğan), "Uçakları bizden alın" diye yalvaran Nuri Demirağ'a, "Amerika'dan bedava uçak almak dururken size sipariş verirsem bu millet beni asar" demişti. Oysa bedava(!) alınan bu uçaklara "bakım ve onarım ücreti" adı altında milyonlarca dolar ödenmişti!

Bu kadar da değildi, asıl "Amerikan kazığı" gerideydi!

1964 yılında, EOKA'cı Rumların, Türk kardeşlerimize uyguladığı katliamları, "garantörlük" hakkımızı kullanarak engellemek istemiş ama Amerika'nın, "Hooop... Benim silahlarımı Rumlara karşı kullanamazsınız" talimatıyla irkilmiştik.

CHP matbuatına göre Başbakan İnönü, Amerika'ya meydan okumuştu!

Hadi ya... ABD'den silah alırken, "Bu silahlar sadece bizim izin verdiğimiz yerlerde kullanılabilir" mealindeki 4. Madde'yi kabul eden kimdi?

Yıllardır "Johnson Mektubu"na kafa tutuyoruz! İyi de, o hurdaları bu şartlarla alanları neden görmüyoruz?

1974'te Rumlar yine azdığında askerimiz Kıbrıs'a gidince yine aynı şey olmadı mı? Ambargoya misilleme için kapattığımız üsleri ise Amerika, 1980'de "çocukları"na açtırmadı mı?

Daha son birkaç yıla kadar yüz binlerce dolara kiraladığımız "Heron"lar bize mi çalıştı yoksa PKK'ya mı?

İşte "Türkiye Yüzyılı" bu milleti, emperyalistlerin oyuncağı olmaktan kurtarma vizyonudur. "SİHA'lar piknikçilere saldırdı, TSK kimyasal silah kullandı" gibi ihanetçilerin anlamasını beklemiyoruz ama bu hedefler, "siyaset üstü" ortak paydamızdır. Bunlara engel olmak bir tarafa, destek olmamak bile ağır vebaldir.