Devlet ile “Ýmralý” arasýnda kotarýlan “çözüm süreci” adým adým ilerliyor. “Kan dursun” diyenlerden biri olarak da benim bu sürece desteðim tam.
Kast edilen çözümün özünde, PKK’nýn silah býrakmasý var elbette. Bunun PKK’nýn kurucu lideri ile müzakere edilmesi ise çok doðal. Örgüt, otuz yýldýr sürdürdüðü þiddeti bitirecekse, bunu biz dedik diye yapacak deðil herhalde; Öcalan dediði için yapacak.
Ancak PKK sorunundan çýkýp çok daha geniþ bir mesele olan Kürt sorununa geldiðimizde, “kimlik” meselesiyle karþýlaþýyoruz ki, bunu PKK ile deðil, tüm Türkiye ile konuþmak ve bol bol ezber bozmak lazým.
Ve belirtmek gerek ki, bu konudaki ezberler “her Türkiye vatandaþý Türktür” diye ýsrar eden asimilasyoncularla sýnýrlý deðil. Tam aksi yöndeki bazý sol-liberallerde de yanlýþ ezberler var.
Alýn size bir örnek: Söz konusu sol-liberallerden biri (ve bir dönem televizyonda tartýþma arkadaþým) olan Koray Çalýþkan, Radikal’deki köþesinde “Milliyetçilik ayaða,ümmetçilik baþa” uyarýsýnda bulunuyor. Yani Baþbakan Erdoðan’ýn milliyetçiliði eleþtirmesini destekliyor, ama ardýndan “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olur muyuz” diye soruyor.
Çünkü Çalýþkan’a göre, “ümmetçilik” milliyetçilikten de fena bir þey olmuþ oluyor.
Ümmet-millet
Oysa, açýk söyleyeyim, “ümmetçilik” denen þey, yani Müslümanlarýn birliði fikri, Türkiye’yi mümkün kýlan kültürel zemindir.
Bunu en açýk þekilde Mustafa Kemal Paþa’nýn Kurtuluþ Savaþý yýllarýndaki söyleminde görebilirsiniz. Örneðin 1 Mayýs 1920 tarihli Büyük Millet Meclisi konuþmasýnda þöyle der:
“Meclis-i âlinizi teþkil eden zevat yalnýz Türk deðildir, yalnýz Çerkez deðildir, yalnýz Kürt deðildir, yalnýz Laz deðildir. Fakat hepsinden mürekkep (oluþan) anasýr-ý Ýslamiye’dir.”
Meclisteki herkes “anasýr-ý Ýslamiye”den yani “Ýslam unsurlarý”ndandýr; çünkü çok dinli Osmanlý Ýmparatorluðu yýkýlýrken, Anadolu Müslümanlarýnýn “tek millet” olma bilinci yaþamýþ ve “Milli Mücadele”yi mümkün kýlmýþtýr.
Büyük talihsizlik, Mustafa Kemal Paþa ve takipçilerinin, bu “anasýr-Ýslam”ýn en büyüðü olan Türklerin kimliðini, Cumhuriyetin kurulmasýyla birlikte diðer tüm unsurlara dayatmaya baþlamasýdýr. Bu, ikinci büyük unsur olan Kürtleri çileden çýkarmýþ, “Kürt sorunu” da en çok buradan çýkmýþtýr.
Ancak Kemalist Cumhuriyet dahi, elindeki milletin “anasýr-ý Ýslam” olduðunu bildiðinden, nüfus siyasetini Türklüðe deðil Müslümanlýða dayandýrýr. Lozan’da tüm Müslümanlarýn tek bir millet, sadece gayrý-Müslimlerin “azýnlýk” sayýlmasý bundandýr. Boþnak veya Arnavut gibi Türk olmayan Müslümanlarýn göçmen olarak kabul edilmesi, buna mukabil Türkçe konuþan Ortodokslarýn Yunanistan’a gönderilmesi de bundandýr.
Ýki hassas nokta
Dolayýsýyla, Baþbakan Erdoðan’ýn millet ve milliyetçilik konusundaki “ümmetçi” söylemi bence yerinde. Kurtuluþ Savaþý’nda yýllarýndaki çoðulcu “fabrika ayarlarýna” dönen, aradaki tektipçi “parantez”i kapatan bir yaklaþým bu.
Ancak hemen belirteyim ki söz konusu “ümmetçilik” hukuki düzeyde deðil, elbette sadece kültürel düzeyde iþlemesi gereken bir kavramdýr.
Dahasý, iki hassas noktaya dikkat etmek gerekir:
Birincisi, gayrý-Müslimleri ötekileþtirmemek, hak ve özgürlüklerini korumaktýr. Bu konuda ne yazýk ki hâlâ Osmanlý’nýn çok gerisindeyiz.
Ýkincisi ise, Osmanlý’nýn dahi yumuþak karný olan Aleviler’i kucaklamaktýr. Unutmayalým ki, kendilerini nasýl tarif ediyorlarsa devletin de onlarý öyle tanýmasý halinde “anasýr”dan bir unsur olur Aleviler. Aksi halde dýþlanmýþ ve küstürülmüþ olurlar.