Çarpıcı dış gelişmeler yaşadığımız son dönemde sık sık, “Allah Türkiye’yi büyük bir felaketten korumuş, ya bu dönemde ülkeyi Kılıçdaroğlu yönetiyor olsaydı…” diye aklımdan geçiyor.
Siyasetçi veya partili biri değilim. Tam aksine dış politikada siyaset yapılmasını ayıplarım. Türkiye’nin menfaatleri söz konusu olduğunda, her türlü siyasi ve ideolojik farklılıkları bir kenara bırakarak “Türkiyelilik” ortak paydasında birleşilmesi ve meseleye buradan bakılması gerektiğini düşünürüm. Yani, bir gün Kılıçdaroğlu da Türk milletinin menfaatlerini gerçekten savunursa “Helal olsun” demeyen namerttir.
Ama biraz zor galiba…
Yıllardır söylediği “Suriye bataklığında ne işimiz var” sözü diline pelesenk olmuş ki, Türkiye’nin Libya’da merkezî hükümeti destekleme çabalarına da aynı alışkanlıkla karşı çıkarak aynı nakaratı “Libya’da ne işimiz var” şeklinde tekrarlamıştı:
Kısa bir süre sonra Türkiye, Libya ile “asrın anlaşması”nı imzaladı.
“Ne işimiz varmış gördünüz mü Kemal Bey” diyeceğim ama benimki de laf sanki. “Doğu Akdeniz’de ne işiniz var, boşuna para harcıyorsunuz” diyen de bunlar değil miydi zaten?
Londra’daki NATO Zirvesi Türkiye açısından çok kritik bir zamanda gerçekleşti.
Haçlı-Siyonist ittifakın yüz yıllık oyununu bozduğumuz için üzerimize çullanmalarına sebep olan Barış Pınarı Harekatı hâlâ devam ediyor.
İkincisi Amerika’nın, biraz küllenmiş gibi görünen S-400 öfkesi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha 15 gün önce gerçekleşen Washington ziyareti sırasında yeniden harlandı. Ki, özellikle S-400 meselesi tam da “NATO’nun can damarı” bir konuydu. Fransa ve Yunanistan’ın öncülüğünde yapacakları bir kulis sayesinde, “NATO için asıl tehdit, NATO’nun en büyük hasmından S-400 almaktır” algısını; zirvenin göbeğine oturtabilirlerdi.
Nitekim Macron’un; Londra’daki “S-400 boşboğazlıkları”na bakılırsa, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” çıkışının, aslında devamı zirve sırasında, “NATO’nun katili Türkiye’dir” şeklinde gelecek bir operasyon olduğu anlaşılmaktadır.
Bitmedi… Avrupa’nın son öfkesi Doğu Akdeniz konusundadır ki, öncekilerin tamamını geride bırakacak seviyededir. Tam Doğu Akdeniz’de “Biz gaz çıkaralım, Türkiye kenardan izlesin” oyunun son perdesini çekiyorlardı ki, Türkiye’nin son çalımıyla yere yığıldılar ve bağırsaklarındaki Libya gazını çıkarmak için kıvrandıkları bir sırada gerçekleşti NATO Zirvesi…
Velhasıl Türkiye’yi Londra’da “Haçlı kıskacı”na alabilirlerdi.
***
Sözü uzatmadan basit bir soru soracağım: Londra’daki zirve boyunca, Macron’un çabalarına rağmen; S-400 meselesi veya Avrupa’nın asıl kuyruk acısı olan Barış Pınarı ve Akdeniz harekâtlarımız hakkında tek adım atabildiler mi?
Peki bu çok normal bir sonuç mu? Yani elini vicdanına koyan ve birazcık dürüst olan bir kişi “Bu konuların Londra’da gündeme gelmemesi çok normal” diyebilir mi?
O halde, sizce bu muhteşem sonuç nasıl alındı?
Aklını hırsına esir edenler ne kadar anlar bilmiyorum ama Türkiye açısından birer “diplomatik zafer” olan bu neticeler, Türkiye’nin zirve öncesindeki “Baltık vetosu” stratejisi sayesinde alınmıştır.
Ayrıca bu konuda da geri adım atılmamış, NATO; kendi beyanı ile bağlanmıştır.
Anlayanlar, anlamayanlara anlatsın; tabi anlatabilirlerse…