Anayasa deðiþikliði sonrasýnda Türkiye’nin AB üyelik sürecinin daha da zorlaþacaðýný iddia edenlerle, zorlaþmasý gerektiðini savunanlarýn geliþtirdikleri yeni bir kavram var. O da AB-Türkiye transaksiyonel iliþkileri.
Kullanýldýðý yerlerde kavrama yüklenen anlam, bundan böyle Türkiye ile AB iliþkilerinin deðerlere deðil çýkarlara baðlý olarak yeniden yapýlandýrýlacaðý yönünde. Ýliþkilerin aslýnda tamamen karþýlýklý çýkara dayandýðý üyelik süreci için yeni bir durum gibi tanýmlama yapýlmasý ilginç. Sanki bugüne kadar üye olan devletlerle sadece “deðerler” uðruna bir araya gelindi. Karþýlýklý çýkar yoksa neden devletler tüm yapý ve iliþkilerini birbirlerine göre yeniden yapýlandýrmak zorunda kalsýnlar?
Türkiye’nin de AB süreci çýkara dayanýyordu; uzunca bir süre bu çýkar iliþkisi karþýlýklýydý, ancak Gümrük Birliði’nin daha öteye taþýnamamasý, üyelik sürecinin çok uzun bir zamana yayýlmasý ve bir dizi baþka nedenler son dönemlerde bu çýkar konusu adeta tek taraflý iþledi. Kim bilir belki yeni kavramla kast edilen, bundan böyle “kazan-kazan” konusunun gündeme gelmesidir.
Ancak, söz konusu kavram bu denli iyi niyetli kullanýlmýyor.
Karþýlýklý çýkar mý?
Karþýlýklý çýkar iliþkilerinin geliþtirilmesinden kasýt, her bir AB üyesi ülkenin Türkiye ile ekonomik, mali, ticari vs iliþkilerini karlýlýk üzerinden geliþtirmesi, bunlarýn hedefinin de AB üyeliði olmamasý.
AB, karþýlýklý iliþkilerin geliþtirilmesinin kriteri olmaktan çýkýnca, herkes rahatlayacak gibi bir durum söz konusu. Ancak anlaþýlan, rahatlayacak olan taraf AB olacak, zira transaksiyonel iliþkilerden bahsedilirken “deðerler”in bir deðiþken olarak ele alýnmamasý durumuna vurgu yapýlýyor. Bu da kabaca, Anayasa deðiþikliði sonrasýnda Türkiye’nin katiyen demokratik, þeffaf bir hukuk devleti olamayacaðý öngörüsüne iþaret ediyor.
Bu durumda kavramýn anlamý, Türkiye için demokrasi þartý aranmaksýzýn iliþkilerin geliþtirilmesi oluyor. Yani “Türkiye’yi kapýnýn dýþýnda býrakmaya devam edelim ama mutlaka çýkarcý iliþkiler de kuralým” demenin þýk kelimelerle ifade edilmesi söz konusu.
Türkiye ya da AB karþýlýklý iliþkilerini “deðerler” üzerinden geliþtiremeyebilir ya da zaten bunu istemeyebilir. Ancak sorun þu ki, karþýlýklý çýkar iliþkisinden beklenen yararýn garantisi, tam da bu “deðerler” uzlaþmasý. Ayrýca, bu deðerlerden taraflarýn anladýklarý farklý ise ya da “karþýlýklý anlama” haline denk gelmiyor ise çýkar saðlayacak ortaklýklarda bile, “ortak dil” kullanýlmasý kolay olmaz.
Karþýlýklý ödül mü?
Meselenin bir diðer yaný ise AB-Türkiye iliþkileri için kullanýlan transaksiyonel kavramýnýn, bilim dünyasýndaki kullanýmýnýn ima edilenin tam tersi yönünde olmasý.
Psikoloji ve iletiþim bilimlerinde kullanýldýðý haliyle kavram, öncelikle karþýlýklý kiþilik çözümlemesini ifade ediyor. Birbirini anlama gayretindeki taraflarýn iliþkisi, “iyi”de birleþme, ödülde birleþme üzerine inþa ediliyor. Ayrýca kavramýn en can alýcý kullaným biçimi, taraflarýn oynamakta zorlandýklarý oyunlarda, birbirlerine destek olacak biçimde, birbirlerini yüreklendirecek iliþki kurmalarý.
Bilimsel karþýlýðý içinden bakýlýrsa, AB ile Türkiye iliþkisinin birbirlerinin sorunlarýný olumlu sonuç çýkaracak biçimde çözme iliþkisi olarak tarif edilmesi beklenir. Ancak, terim pek bu anlamda kullanýlmýyor gibi. Bu durumda Türkiye, öncelikle söz konusu terimin gerçek anlamýnda kullanýlmasý talebinde bulunabilir.