Türkiye’de ‘Establishment’ var mı?

Var daha doğrusu VARDI ama son durumu hakkında birlikte yorum yapmak daha doğru..

Sevgili dostlar, Türkiye’nin 1938-2003 arasında yaşadığı bütün sorunların temelinde tek bir gerçek var; “güçsüz hükümetler, kudretsiz Başbakanlar ve karşılarında GÜÇLÜ BİR YERLEŞİK DÜZEN”!

Daha açık yazayım; kendilerini “establishment” olarak tanımlayanlar ve onların HALKIN SEÇTİKLERİNE “yönetimi” vermeme ısrarı ve attıkları adımlar... Bu noktada soralım; bu dönem en kısa olarak nasıl tarif edilebilir; çok zor değil; ülkeyi kendi tasarruflarında sananlar o kadar “dibe doğru kök” salmışlar daha doğrusu salmışlardı ki; bu yapının beslenmesi için ülkeyi yönetenlerin onlar kadar dibe doğru uzanmadan havada kalmaları gerekliydi ve 1946-2003 arasında da tam istedikleri gibi oldu...

Bu tespitler sonrası en kritik noktada soralım; konuya bu gerçek eşliğinde bakınca “Başkanlık ne getirecek”? Kendilerine “Establishment” diyenler Başkanlık Sistemi gelmesinden neden çok korkuyorlar?

Sevgili dostlar, sebep çok açık; seçilen kim olursa olsun, % 50’den fazla oyla başa gelecek ve sadece Türk Halkına karşı sorumlu olacak... Daha açık yazayım; seçilen kim olursa olsun, halkın yarısından fazlasının doğrudan desteğini alacak ve YERLEŞİK YAPI ne kadar güçlü olursa olsun, BAŞKAN DAHA GÜÇLÜ ve daha derine ayak basma imkanına sahip olacak! “Establishment” olduklarını düşünenler böyle bir denklem içinde “at oynatacak” alan bulamayacaklar... Bu noktada geçmişe dönün bakın; ortalama ömrü 1.5 yıl olan hükümetler ve güçsüz koalisyonların kudretsiz Başbakanlarına hükmeden GÜÇLÜ YERLEŞİK DÜZEN! Medya patronlarının evinde tatil yapan, pijamasıyla, iç çamaşırıyla karşısına çıkan patronlara “biat eden” bakanlar, başbakanlar... Bunları görmedik mi? Fazlasını gördük... Bizler “oy verdik, seçtik” ama sistemin ürettiği güçsüz hükümetler “bizim verdiğimiz oya” O DERİN YAPIYA rağmen asla sahip çıkamadılar!

Sonuç: Türkiye’nin özellikle 1946 sonrası nasıl soyulduğunu, nasıl “seçilmeyen odaklar” tarafından 2003’e kadar yönetildiğini araştıran, analiz eden biri olarak diyorum ki; Türkiye’de sistemi kusursuz bir hale getirmek istiyorsak, Başkanlık Sistemi Türkiye’nin TEK ÇIKIŞI! Eyalet, bölünme ve daha birçok yalan propaganda, bu geçişin-kurtuluşun yolunu kesmek için “Establishment” kılıklılar ve onların beslemeleri tarafından ortaya atılıyor! Amaçları çok açık; eskisi gibi yönetsinler, paylaşsınlar, Halk ses çıkaramadan seyretsin!

Son söz: Erdoğan “aldığı oy oranı” ve güçlü karakteri ile “sistemin eksiklerini kapatıyor” ve YERLEŞİK DÜZEN’e karşı “DİK durabiliyor, Türkiye’ye ve Türk Halkına zaman kazandırıyor... Bize düşen bu kazanılan zamanda “sistemi” BAŞKAN kim olursa olsun, HALKIN SEÇTİĞİ kişinin güçlü olabileceği bir yapıya kavuşturmak. Bu ülkede holdinglerin, patronların, rütbelilerin bir araya gelip eskisi gibi halkı yok saydığı bir yapı yeniden tesis edilecekse, Başbakan’ın dediği gibi; ÖLECEKSEK ADAM GİBİ ÖLELİM...

Türkiye’de son 60 yılda...

Başlığa sığmadığı için tekrar yazmak istiyorum; Türkiye’de son 60 yılda petrol, gaz çıktı veya birileri “Apple’a, Samsung’a, Microsoft’a rakip olacak” adımlar attı da, BİZLER mi kaçırdık?

Çıkmadı, kaçırmadık, atlamadık... Peki o zaman soralım; bugün gördüğümüz “camlı binaların içindeki dünya çapındaki servetleri” bu arkadaşlar yani ESTABLİSHMENT nasıl elde etti? Tek bir cümle ile özetleyeyim; Türkiye, 1946-2003 arasında 2.2 trilyon dolar, 1980-2003 arasında 1.5 trilyon dolar faiz ve anapara ödedi... Kime? O “Establishment” diye dolaşan “biz çok büyük işler yaptık” diyen arkadaşlara... Bu çok derin bir analiz, detaylarını paylaşacağım, uyuyamayacaksınız...

Dijital Medya için dev adıma sıra geldi

Kısa bir süre önce şu satırları yazmıştım; “...Türkiye’de ve dünya genelinde dijital platformların önemi hızla artarken, bizler de boş durmadık ve size kısa bir süre önce duyurduğum güç birliği için yola çıktık... Türkiye’nin güçlü bir internet altyapısı ve teknoloji sever bir insan kaynağı olması şanstı ama bu şansı geleceği şekillendirmede kullanmak için adımlar yetersizdi. Bizler de bu işe gönül verenler olarak bir araya geldik ve Türkiye Dijital-Sosyal Medya Derneği yüzlerce katılımcısıyla birlikte hayata geçirmek için ilk adımı attık... Katılım çok yoğun olduğu gibi Türkiye’de sektöre yön verecek kadar güçlü mecraların da bizlerle olması, her gün yeni taleplerin olması heyecan verici... Türkiye internet medyası konusunda çok sıkıntı çekti hala da çekiyor ama inanın artık bitti-BİTİYOR! Kurduğumuz modelin mükemmel olması için çalışıyoruz ve en önemlisi herkese kapımız sonuna kadar açık”...

O günden sonra gündem yoğunluğu izin vermedi ama biz talepleri topladık ve altyapıyı oluşturduk. Şimdi yola çıkma zamanı. Türkiye’deki “internete çöreklenen mafyavari” yapılanmayı birlikte çökerteceğiz... Gazamız mübarek olsun!