Türkiye’de hâkimler var

Ergenekon Davasý, Türkiye için her anlamda ilklerle dolu bir dava oldu: Ýlk defa darbe yargýlandý... Ýlk defa derin devlet mahkeme karþýsýna çýktý... Ýlk defa askerler sivil bir mahkemede hesap verdi, ilk defa bir mahkeme, sanýklar tarafýndan alenen tehdit edildi... Ýlk defa bir siyasi parti mahkeme heyetine karþý bu kadar açýktan ve hasmane bir pozisyon aldý... Ýlk defa bir mahkemenin delillere ulaþmasý devlet kurumlarýnca ve görevlilerince alenen engellendi...

Baþka bir deyiþle, mahkemenin kararlarýndan önce yapýlabilmesi bile büyük bir geliþmedir. Türkiye’de insanlarýn akýllarýndan bile geçirmekten korktuðu gerçek oldu...

1980’li-90’lý yýllarda hâkimler ve savcýlar generallerin yanýndan geçerken bile korkarlardý. Bir polisin, býrakýn bir generali gözaltýna almasýný, bir yüzbaþýyý suçüstü yakalamasý halinde tutuklamasý bile olacak iþ deðildi... Bu nedenle suç herkesin gözü önünde iþlenirdi, herkes bilirdi, ancak hiç kimse cinayetlere ve darbe hazýrlýklarýna dur diyemezdi. Siyaset bile bu durumu kanýksar hale gelmiþti. En cesur siyasilerden Turgut Özal bile baþbakanlýk görevini kefenle yaptýðýný söylerdi de, hiç kimse bunda bir gariplik görmezdi.

Türkiye 2006 yýlýnda bile henüz derin devleti yargýlayabilecek güç ve cesarette deðildi. Cumhuriyet Savcýsý Ferhat Sarýkaya 2005 yýlýnda görevi gereði hazýrlamýþ olduðu iddianamede Kara Kuvvetleri Komutaný Yaþar Büyükanýt, Van Asayiþ Kolordu Komutaný Selahattin Uðurlu ile Hakkâri Dað ve Komando Tugay Komutaný Erdal Öztürk haklarýnda “Büyükanýt’ýn Diyarbakýr 7. Kolordu Komutaný olduðu dönemde suç iþlemek için çete kurduklarý”ný iddia edince HSYK tarafýndan 20 Nisan 2006 günü meslekten tardedilmiþtir. HSYK, Sarýkaya’dan öylesine korkmuþtu ki avukatlýk yapmasýný dahi yasaklamýþtý. HSYK mahkemeyi de daðýtmýþ, dosya böylelikle askeri mahkemeye gönderilmiþ, askerden daha üst rütbeli askeri yargýlamasý istenmiþti...

Bu karar, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararý gibi, Türkiye Cumhuriyeti yargý tarihine kara bir leke olarak geçmiþtir. Sarýkaya belki de Türkiye’nin darbeleri yargýlayabilmesinin yolunu açan kahramandýr ve heykeli dikilse azdýr... Sarýkaya, mesleðine ancak anayasa deðiþikliðini takiben 2010 yýlýnda geri dönebilmiþtir.

Ergenekon Davasý’nýn açýlmasý da kolay olmamýþtýr, sürdürülmesi de... Davayý yürüten savcýlar ve aileleri korumalar eþliðinde hayatlarýný sürdürmüþlerdir, hâkimler ve savcýlar mahkeme salonlarýnda tehdit edilmiþler, sanýklar hâkimlere baðýrmaktan, onlara yüksek sesle “yakýnda siz bizim yerimizde, biz sizin yerinizde olacaðýz” demekten çekinmemiþlerdir. Bazý sanýklarýn mahkemedeki bu tavýrlarý dahi iþledikleri suçun sabit olduðunun, kendilerinin mevcut hukuk sistemini tanýmadýklarýnýn, yýkmayý en önemli hedef saydýklarýnýn açýk kanýtýdýr.

Sanýklar ve onlarý destekleyenler Türkiye’de bir darbenin þart olduðunu bir çok konuþmalarýnda ifade etmiþlerdir, bu ifadeler halen de sürmektedir. Mahkemece suçu sabit görülen ve 34 yýl 8 ay hapis cezasýna çarptýrýlan sanýklardan Mustafa Balbay karar anýnda bile halký galeyana getirmeye ve seçilmiþ hükümeti devirmeye çaðýrmaktan geri durmamýþtýr. Balbay, Cumhuriyet Mahkemesinin kararýný tanýmayacaðýný söylerken “Sýcak bir sonbahar geliyor. Herkes hazýrlansýn, bizi halktan koparamayacaklar” demiþtir... Salondakilerin bu “ateþli” konuþmaya cevabý ise “Her yer Silivri. Her yer taarruz” sloganlarý olmuþtur.

Ne taarruzu, kime karþý taarruz?...

Görüldüðü üzere suçlu suçundan piþman deðil, hatta suçunun suç olduðunu dahi kabul etmiyor ve bir de Türkiye’yi tehdit ediyor. Görünen o ki derin devlet ile hukuk devletinin hesaplaþmasý burada bitmeyecektir...