Türkiye’de Sivil Toplum: Orada Olmayan Adamlar

Bir biyografi ilişti gözüme. Bir iş insanının biyografisi. Aktif görevde bulunduğu görevleri alt alta yazmış ve bir tam A4 dolmuş böylelikle.

 

Birkaç örnek;

  • X şirketinin yönetim kurulu başkanıyım.
  • Y Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesiyim.
  • Z Sporu Federasyonu Başkan Yardımcısıyım.
  • A İşadamları Derneği yönetim kurulu üyesiyim.
  • Ticaret ve Sanayi Odası meclis üyesiyim.
  • TOBB üst kurul delegesiyim.
  • A partisi il yönetim kurulu üyesiyim.
  • B spor kulübü kongre üyesiyim.
  • DEİK C ülkesi yönetim kurulu üyesiyim.
  • D Vakfı yönetim kurulu üyesiyim.

 

Şaka değil, abartı da değil. Bu sadece bir örnek, böyle çok örnek var.

 

Başarılı bir isim olduğu için görevler tevdi ediliyor. Birçok yerde bulunduğu için kişi sosyal çevre anlamında zenginleşiyor, o sosyal çevre de tekrar başarı olarak geri dönüyor. Böyle bir kısır döngü.

 

Yani kimi zaman “Ahmet bey, siz çok başarılı bir iş insanısınız, gelin bizim dernekte de görev alın” durumu geçerli.

 

Kimi zaman da Ahmet bey’in iç sesi söylüyor benzer bir şeyi: “Şu dernekte, bu vakıfta, şu partide görev almak benim için çok itibarlı olur”.

 

İkisi için de yanlış diyemeyiz.

 

Ama sivil toplumda, siyasette, hatta o kişinin kendi işinde bile; bütün bunların toplamı verimsizlik, başarısızlık.

 

İş dünyasındaki en önemli insanların oluşturduğu bir yapı var. En dediğime bakmayın, en en en diyeyim, siz anlayın. Oranın tepe yönetiminden birisi yakınıyor, “2 yıldır bir araya gelip de toplantı yapamadık” diye. Tablonun vahametine bakar mısınız?

 

Bir de üstüne Ahmet beyin şirketinin bulunduğu sektörde ufak bir kriz çıksa. Ya da şirketi sarsıntıya girse veyahut batsa. Aynı anda 10 ayrı kurumda birer koltuk bir anda iptal.

 

*      *     *

 

Bir insan bu kadar çok yerde görev alınca ne oluyor?

 

Yönetiminde bulunduğu vakfın faaliyetlerini ayda bir yapılan toplantıdan toplantıya gittiğinde, bir de sosyal medya paylaşımlarında görebilir ancak.

 

Bir sonraki dönem başkan yardımcısı olamadı mı? Ara ki bulasın.


Sorduğunda “Benim hakkımdı” deyiveriyor. E hani sen memleket sevdasına, vakıf kültürüne önem verdiğin için oradaydın?

 

Siyasi partide görev alanlara bakıyorsunuz, aday gösterildiyse canhıraş bir şekilde 23 saat faaliyette. Oldu ki kazanamadı, bir sonraki dönem de aday gösterilmedi, o zaman kayıplarda.

 

E hani halka hizmet, Hakk’a hizmetti?

 

Hani siyaseti memlekete borcumuzu ödemek için yapıyorduk?

 

 

*      *     *

 

Standartlar

Dernekler, vakıflar, kısaca sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, spor kulüpleri; anlıyorum popüler isimleri yönetimlerinize koymak istiyorsunuz. Ama icraatı popülariteye yem etmeyin. Standartları olsun bu işin. Aynı dönemde en fazla bir görevi daha olabilsin yönetimlerinize aldığınız insanların.

 

Pardesüsünü açtığında ürünleri aşağıya doğru kat kat açılan işportacı gibi, kartvizit enflasyonuna müsaade etmeyin.

 

Son söz Ahmet Bey’e

Ahmet bey lütfen sen de her şeye atlama. Kartvizit oburu olma. Hakkıyla görev yapamadığını düşündüğün an o görevi bırak. Protokolün zirvesi bile olsa o yönetimde, bırak, lütfen bırak.

 

Yaptığından sorumlu olduğun kadar yapmadığından da sorumlusun.

Görev aldığın kurumda, senden daha çok çalışabileceği halde sen onun yerini aldığın için oraya gelemeyen Mehmet Bey’in yapabileceği halde yapamadıklarının da vebali senin.

 

Boşver, birkaç yerde de bulunmayıver.

 

Bu hırs, bu acele, nereye böyle?

 

Bırak bir başka yerde de olmayıver, eksik kal oradan da.

 

Çoluğunu çocuğunu gör biraz da. Onlara vakit ayır.

 

Yırt at şu hakkını veremediğin kartvizitleri.

 

O kurumlar da kurtulsun, sen de kurtul, ülke de kurtulsun orada olmayan adamlardan.