Türkiye’de yabancı gibi hissetmek için çok çaba sarf ettim

Antalya’da yarışma filmlerinden olan Andaç Haznedaroğlu’nun yönettiği Misafir filminin başrol oyuncusu Ürdünlü Saba Mübarek göçmenlerin dramını anlatan filmde çok duygulandığını belirtti. Ailesinin de 1948 yılında Filistin’den mülteci olarak Ürdün’e geldiğini, bu kadar içselleştirilmiş bir rolü başarıp başaramayacağını bilemediğini söyleyen Mübarek, gerçek mülteci çocuklarla çektiği sahnelerde gözyaşlarını tutamadığını anlattı.  

- Türkiye’deki ilk çalışmanız. Senaryoyu okuduğunuzda ne hissettiniz?

Senaryo ilk geldiğinde elimden düşüremedim. İki saatte okudum, çok etkilendim. Burada bir siyasi olaydan ziyade bir insanlık suçu, insanlık ayıbı var. Ben özellikle bunu yansıtmak istedim. İnandığım, hissettiğim şeylerin, kişilerin dramını yansıtmak istedim. 

- Mültecilik konusunda araştırma yaptınız mı?  

Annem de bir mülteci. 1948 yılında Filistin’den Ürdün’e gitmek zorunda kaldı. Kendi annesi ve babasından duyduğu hikayeler, bir kardeşinin orada öldürülmesi, bir kardeşinin arabalarının üstünden tank geçtikten sonra sakat kalması... Oraya gidememek onu üzüyor. Mülteci sorunu, sadece Türkiye’ye gelenlerle alakalı değil. Bu yıllardır birçok yerde olan bir olay. 

- Aslında mülteci sorunlarının nedeni Batı medeniyeti. Batı’nın filmde verilmek istenen mesajları alabileceğine inanıyor musunuz?

Ben burada Türkiye, Ürdün, Suriye ile Avrupa’yı, Batı’yı ayırmak istemiyorum. Bütün dünyanın problemi bu. Bizim yapmamız gereken, bu insanlara ev bulmak, iş bulmak, onlar için uzun vadeli plan yapmak. Onları bir şekilde hayata geri kazandırmak, çünkü eğer onları hayata geri kazandırmazsak, öldürmüş oluruz. Ben Türkiye’de 10-11 yaşlarında bir çocukla tanıştım. O da bana çok çalıştığını, para biriktirdiğini ve Suriye’ye geri dönmek istediğini söyledi. Ben de neden diye sordum. Türkiye güzel bir ülke, neden dönesin ki? Bana dedi ki, ben ülkeme geri döneceğim, annemi bulacağım ve onun cenazesini doğru düzgün yapacağım. 

- Ürdün’de Türk sineması, dizileri, edebiyatı etkin mi?  

Tabii, direkt dizilerle alakalı çok fazla proje var. Hepsi de ana medyada gösterilen projeler. Bunu anlıyorum, çünkü kültürümüz çok benziyor birbirine. Dinimiz de aynı. Karakterlerimizde de çok fazla bir değişiklik yok. Yakın geçmişte, Arap ülkelerini yöneten bir Osmanlı vardı, oradan bizlere çok fazla şey kaldı. Dil dahil, bazı kelimeler kaldı. Tabii ki herkes burada farklı. Belki, farklı işler yapıyoruz, farklı diller konuşuyoruz ama insan insandır. İnsanlar, başka insanların asla acı çekmesini istemez, bunu görmeyi sevmezler. Ben Türkiye’yi çok seviyorum. Ülkeyi de yiyeceklerini de çok seviyorum. Burada kendimi evimde gibi hissediyorum, yabancılık çekmiyorum. Hatta filmin çekimlerinde oldukça çaba sarfettim kendimi yabancı hissetmek için. Otel odamdan çıkmadım, yalnız kalmak istedim ki canlandırdığım karakterin neler hissedebileceğini anlayayım. Kendimi Türkiye’de gerçekten çok rahat hissediyorum.

Annem de mülteci. Filistin’den ayrılmak zorunda kalıp Ürdün’e yerleşmiş. Kardeşlerinin kaybını yaşamış.