Dün öğlen saatlerinde Şanlıurfa Suruç’ta meydana gelen terör saldırısını tüm kalbimle lanetliyorum.
Gençlerin bedenlerini parçalayarak aslında millet ve ülke olarak bizi, Türkiye’yi parçalamak isteyenleri, saldırının faillerini, planlayıcılarını, alt-üst akıllarını lanetliyorum.
Tüm iyi duygularıyla Kobani’yi yeniden inşa etmek için Suruç’ta toplanan ve geçiş izni beklerken vahşi bir saldırının hedefi olanlara Allah’tan rahmet diliyorum.
Rabbim yaralılara acil şifalar versin, onları ailelerine, sevdiklerine bağışlasın.
Sevdiklerini kaybedenlere, onları her gün, her an durmaksızın özleyecek, yüreği isyan duygusuyla yanacak olanlara ise Allah sabırlar versin, acılarını hafifletsin.
***
Suruç saldırısının amacı yapanların kimliklerine göre az çok değişiklik gösterse de terörün hedefi aynıdır, açık ve nettir.
Terör eylemine maruz kalan ya da şahit olan, sevdiklerini yakınlarını kaybeden yahut uzaktan tanıklık yoluyla muhatap olan, empati kuran herkesi dehşete düşürmek, şiddet/dehşet döngüsünden siyasi rant elde etmek.
Suruç saldırısının nihai hedefi de bu anlamda son derece açık ve net: Türkiye’yi Suruç’ta parçalanan vücutlar gibi parçalamak. “Biz”i birbirimize düşürmek, sevinçte ve kederde bir ve ortak olan gönüllerimizi soğutmak, arayı açmak, bizi birbirimizden uzaklaştırmak...
Hep öyleydi, yine öyle.
Son birkaç yıl da hep aynı yerlere vurdular. Kürt-Türk kardeşliğine, Alevi-Sünni birlikteliğine ve ortak güzel geleceğimize saldırdılar.
Sarsılsak da her seferinde sağlam durduk. Birbirimize tutunduğumuz, bir diğerimizi tuttuğumuz müddetçe sorun yok.
***
Zor bir dönemden geçtiğimize şüphe yok.
Bir yanımızda Yunanistan batıyor, bir yanımızda ülkeler parça parça, terör ve istihbarat örgütlerinin, terör örgütü haline gelmiş devletlerin savaşında insanlar ve insanlık burnumuzun dibinde, gözümüzün önünde ölüyor.
Bir ateş çemberinin içinde, o ateş bizim de içimize düşsün diye girişilen ağır çekim bir saldırı anını yaşıyoruz.
Önce bunu görmemiz gerek. Bunu görerek, ne yapılmaya çalışıldığını bilerek sahip çıkmalıyız birbirimize ve bize.
Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, Başbakan Davutoğlu’ndan başlayarak tüm siyasi parti yöneticileri, temsilcileri, sivil toplum örgütleri, kamuoyu önünde olanlardan hep birlik ve dayanışma mesajları geldi gün boyu. Doğru ve olumlu tutum budur. Terörün eli ancak aklıselimle boşa çıkartılabilir.
Saldırı dolayısıyla yükselen toplumsal acıyı ve öfkeyi “bize” yönelten, “biz”in birlikteliğini ve insicamını bozacak şekilde yönlendiren birkaç yanlış açıklamayı ise (Demirtaş’ın “artık halkımız kendi güvenliğini kendisi almalı” sözleri böyleydi) açıklamanın sahiplerini ve taraftarlarını kışkırtmadan eleştirebilmek ise yine aklıselim sahiplerine düşüyor. Yanacak olan ortak evimiz, ortak geleceğimiz çünkü.
***
Arap Baharı kışa döndüğünden beri Ortadoğu’yu yeniden dizayn edenlerce estirilen sert rüzgarın amacı, on yıllar sonra nihayet ayağa kalkmış ve yol almak isteyen Türkiye’yi bir asır önce olduğu gibi yeniden düşürmek, kendi kendisiyle meşgul etmek.
Çözüm süreci bitmeyip sürdükçe “peki öyleyse, PKK ile savaşmıyorsan buyur IŞİD’le savaş” diyorlar.
Türkiye’yi Suriye’de süren savaşa sokamadıkça “tamam o zaman, sen Suriye’ye gelmezsen ben Suriye’yi sana getiririm” diyerek bir Reyhanlı’yı, bir Suruç’u yakıyor, IŞİD belasını üzerimize yıkıyorlar.
Bütün bu kötücül senaryoların siyasi hedefi az çok aynı yere çıksa da hedef hiç şaşmıyor. Hep “biz”i, hep “insan”ı vuruyor. Evlatlar ölüyor. Evlatlar insan öldürür hale geliyor. Ve bir bebekten katil yaratan karanlığı koyultuyor.
Ama ne olacağına biz karar vereceğiz. “Diğeri”nin değerini bildiğimiz, ellerini tuttuğumuz ve bu saldırılara karşı ortak tutum aldığımız müddetçe sorun yok demektir.