Tarihsel derinliðimizi, milli menfaatlerimizi ve millet onurumuzu ayný anda ilgilendiren dýþ politika konularý iktidarlara göre deðiþmez. Þah ve veziri korumak için feda edebileceðiz bir piyon deðildir. Bunlar milli politikalardýr. Bu hususlarda iktidarýn cesaretini kýrmamak ve dikkatini daðýtmamak milli bir muhalefetin asli görevidir.
Türkiye’nin bölgesindeki aksiyonlarý doðrudan bu milli politikalarýyla alakalýdýr. Örneðin Kuzey Kýbrýs Türk Cumhuriyeti konusundaki yaklaþýmý, Ýngiltere, AB, ABD, Yunanistan, Kýbrýs Rum Kesimi ne derse desin deðiþmez, deðiþemez.
Bu çözüm istemediði anlamýna gelmez tabii ki. Ama esneme payý pek yoktur. Uluslararasý hukukun ve anlaþmalarýn tanýdýðý haklarýn gerisine düþecek hiçbir öneriye çözüm nazarýyla bakamaz. “Ýkinci bir Tayfur Sökmen (Anavatana baðlanmasý sürecinde Hatay Cumhurbaþkaný) olmayacaðým.” diyen Kýbrýs Cumhurbaþkaný Mustafa Akýncý’ya raðmen Türkiye’nin tutumu deðiþmez.
Yahut PKK söz konusu olduðunda komþularýmýz ya da ABD, Rusya gibi ülkelere iliþkilerimizde de çizgimiz nettir. PKK’nýn Suriye koluna ofis açtýran Rusya ve azimle güneyimizde PKK’nýn etkin olduðu bir özerk yönetim kurmak isteyen ABD ile baþkaca iliþkilerimiz devam edebilir ama bu konuda bizde bir esneklik payý olmadýðýný bilirler. Bu netlik muhataplarýnýz için de iyidir.
“Türkiye Ermenilere soykýrýmý yaptý” demeyen tek ülke kalmasa bile, Türkiye için bu ancak bir iftiradýr. Kompleksi de yoktur bu konuda, savaþ koþullarý ve Ermeni çetelerinin iþbirlikçi tutumu dolayýsýyla bir tehcir politikasý uygulandýðýný ve bu sýrada Ermenilerin mezalime uðradýðýný söylemekten çekinmez. Ancak Ermeni çetelerinin de katliam yaptýðý ve bunlarýn görülebileceði tarihi vesikalarýn herkesin ulaþýmýna açýk olduðu bir durumda, araþtýrmadan, ortak komisyonlar kurmadan soykýrým diye tutturmak ve ülke parlamentolarýndan karar çýkartmak hakkaniyet ölçütlerinin çok ötesinde hasmane bir tutumdur.
HDP bu tezi sonuna kadar savunsa da Türkiye soykýrým yapmýþtýr diyen CHP’liler olsa da Türkiye’nin bunu kabul etmesi söz konusu olamaz.
Yunanistan’la iliþkilerimizdeki netameli konular da böyledir. Adalarýn silahlandýrýlmasý, kýta sahanlýðýnýn 6’dan 12 mile çýkartýlmasý, Doðu Akdeniz’deki kifayetsiz muhteris haller, Türkiye için asla kabul edilebilir deðildir.
Ermenistan’ýn Karabað’ý iþgali de ayný þekilde, tepkisi amasýz belli bir konudur.
Doðu Akdeniz’de Türkiye’nin bayrak göstermesi, denizlerden çýkartýlacak her türlü kaynaðýn adil paylaþýmýný savunmasý ve bunun için de Akdeniz’de deniz gücü bulundurmasý hukuki anlamda da son derece makul bir tutumdur.
Ve farkýndaysanýz Türkiye bir süredir bu sahalarda sýnanmaktadýr.
Fransa’nýn kýþkýrtmasý ile Yunanistan’ýn cüret ettiði hamleler ve Doðu Akdeniz’deki enerji paylaþýmýnda denize en fazla kýyýsý olan Türkiye’nin devre dýþý býrakýlmaya çalýþýlmasýný da bu sürecin devamýdýr. Fransa bir taraftan Yunanistan’ý kýþkýrtarak, bir taraftan da savaþ uçaðý satmak suretiyle yine kendisi kazanarak, varlýðýný Batýlý hamilerine borçlu olan BAE ve Mýsýr’ýn diktatör yöneticilerini ülkeleri hilafýna anlaþmalara razý ederek, AB’yi Türkiye’nin üzerine sürerek Türkiye’yi askeri mevzilerini diplomatik olarak destekleyemez noktaya getirmek istiyor.
Fransa, Türkiye karþýtlýðýnda hep baþý çeken ülke oldu ama Macron’la birlikte bu, daha görünür bir hal aldý. Macron, onu Fransa’nýn baþýna getiren irade için görevini noksansýz yapmaya çalýþýyor.
Dýþ politikadaki milli menfaatlerimiz hiç olmadýðý kadar önem arz ediyor, çünkü artýk bu konularda darbe ile, muhtýra ile, silah ambargosuyla cesareti kýrýlamayan ve dize getirilemeyen bir Türkiye var. 2023’e doðru bu sýkýþtýrmalar daha da artacaktýr. Türkiye’nin cesaretini kýrmak için seçim atmosferi kullanýlacaktýr.
Ýþ ki muhalefet “Ne iþimiz var Doðu Akdeniz’de” laflar ederek hasýmlarý mutlu etmesin.