Türkiye’nin farký iktidar rehaveti mi?

Neresinden bakarsanýz bakýn iðrenç bir tezgahýn ve bir o kadar da çok boyutlu bir hesabýn uzantýsý gibi görünen bir ‘film’ üzerinden konuþuyoruz günlerdir. Ýslam dünyasýnýn dört bir yanýndan yükselen protestolar, gösteriler, özellikle de ABD büyükelçiliklerini hedef alan saldýrýlar, tartýþmayý bambaþka bir boyuta taþýdý.

Bir yanda tanýdýk bir yaklaþým var. Baþlarýna ne gelirse gelsin, kim ne yaparsa yapsýn Müslümanlarýn tepkisiz kalmasýný isteyen malum anlayýþ. Bahse deðer bile sayýlmaz aslýnda. Çünkü maksat, Müslümanlarý saðduyu çizgisinde filan tutmak deðil, düpedüz tepkisiz ve duyarsýz kýlmak.

Bir baþka görüþ, bu kadar pespaye ve buram buram komplo kokan bir ‘film’ karþýsýnda daha aklý selim davranmak, ölçülü tepki göstermek ve mümkünse bu oyunu bozacak bir duruþ sergilemekten yana.

Diðer teze savrulmadýðý sürece, yani Müslümanlarý her olup biteni sineye çeken bir vurdumduymazlýða itmediði takdirde, bu görüþe sýcak baktýðýmý söyleyebilirim. Zor mu, elbette. Bedeli var mý, hiç kuþkusuz. Ancak oyunun girdabýna kapýlan deðil, oyunu bozan, en güzeli ise ‘oyun kuran’ olmayý tercih etmek zorundayýz.

***

Peki bu tabloda, Türkiye’de olup biteni nasýl okumak gerekiyor. Sözgelimi, bundan 10-15 yýl önce böyle bir film yayýnlansaydý, sokaklarýn, özellikle de Cuma namazý çýkýþlarýnýn daha hareketli olacaðýný, þimdi yaþanan sessizliðin dikkat çekici olduðunu ifade edenler, gerçekte ne söylemeye çalýþýyor?

Öncelikle yýllar önce Olivier Roy baþta olmak üzere dile getirilen ‘Siyasal Ýslam’ýn Ýflasý’ tezi üzerinden konuþmaya devam ediyorlar. Bunda þaþýlacak bir þey de yok. Sonuç itibarýyla ayný laboratuvarýn ürünlerinden hareketle konuþuyorlar.

Lakin hangi kýlýfla olursa olsun, bu laboratuvar ürünlerini Türkiye’ye taþýyýp onlar üzerinden bir ‘din’ inþa etme, en azýndan bizdekiyle ithal edileni ‘eþleþtirme’ çabasý hep sonuçsuz kaldý. Bu farký ‘iktidarda olmanýn getirdiði rehavet’e yormak ilk bakýþta doðru gibi görünse de, gerçekte çok daha kýymetli bir ‘fark’ýn üzerini örtüyor.

O ‘fark’ýn adý hala Türkiye...

***

Yanlýþ anlaþýlmasýn. Tartýþýlan tezleri ve ortaya konulan tabloyu ciddiye alýyorum. 1970’lere kadar sistemin bir þekilde dýþarýda tutmayý baþardýðý ya da merkez sað çatýsý altýnda sýðýnaklar verdiði Müslümanlar, o tarihten sonra sistem içinde yer almanýn yollarýný bulmaya baþladý.

O bakýmdan sistem içinde yer almak ya da muhalefet etmek ve bunlarýn hangi aktörler ve araçlar üzerinden nasýl þekillendiðini tartýþmak, gerçekten önemli ve ufuk açýcý. MNP’den MSP’ye, RP’den AK Parti’ye kadar uzanan tecrübenin bu anlamda baþladýðý yerden çok daha farklý bir noktada olduðu da malum.

Ancak söz konusu çirkin ‘film’ üzerinden sokaklarýn niçin boþ kaldýðýný sorgularken, hatta bunun yaný sýra ‘Ýslamcýlýðýn artýk bir devlet projesi olduðu’nu öne sürerken, Roy ve benzerlerinin ifade ettiðinin aksine, dünyanýn dört bir yanýnda harekete geçen/geçirilen öfkenin ve bunlarýn üzerine bina edildiði ‘Ýslamcý’ anlayýþýn, bu topraklarda ne kadar karþýlýðý olup olmadýðý üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.

Umarým tüm bu tartýþma ve arayýþlar, ‘Artýk Müslümanlar iktidarýn ta kendisi. Bu saatten sonra onlardan hak, adalet ve özgürleþme adýna beklentimiz olmasýn’ parantezinin adým adým açýlmasý deðildir.

Zira tarihin hangi döneminde olursa olsun, Müslümanlarýn ve Ýslam’ýn varlýðýný yok saymaya çalýþanlar bir adým bile ileri gidemediler. Ben umutluyum. Müslüman olmayý, iktidar talep etmekten çok, hak ve adalet arayýþý olarak görenler var oldukça, bu hakikat deðiþmeyecek.