Türkiye’nin gerçek gücü...

Bazen olaylar, yazarýn satýrlarýnýn hemen arkasýndan geliþir ki, tadýna doyum olmaz. Ne demiþiz Baþkan Obama’nýn Ýsrail ziyaretini Doðu Akdeniz’deki son Rusya ataklarý çerçevesinde yorumlayan yazýmýzýn son cümlesinde...

“Doðu Akdeniz’deki varlýðýnýn geleceði açýsýndan Obama önce Lefkoþa, oradan da Ankara’ya uðramalý... Çünkü, bu bölgede iþler, artýk, yalnýz Ýsrail ile yürümüyor...”

(Star, 21.Mart.2013, Obama...Doðu Akdeniz)

Belki, Obama, gezisinin rotasýný deðiþtirip Ankara’ya gelmedi ama, açýklamasýyla, Doðu Akdeniz’de 2009’dan bu yana dengeleri sarsan krizin de sonunu dünyaya aktaran isim oldu. Netanyahu’nun Türkiye’den özrünü içeren  açýklama, bölgedeki geliþmelerin Türkiye olmadan kontrol altýnda tutulamayacaðýnýn, açýk göstergesidir.

90’yý yýllarýn baþlarýnda, Soðuk Savaþ bittiðinde, “Artýk Türkiye’nin Amerika ve Avrupa açýsýndan stratejik önemi kalmadý” diyen Amerikalý yüksek (!) strateji uzmanlarýndan bugün hayatta kalmýþ olanlarýn suratlarýný çok merak ediyorum.

Bir de...

“Türkiye Ýsrail ile baþ edemez, Amerika’daki güçlü Yahudi lobisi nedeniyle baþýmýz önce ekonomide sonra da siyasette büyük belaya girer” diye yazan Erdoðan-Davutoðlu ikilisinin Gazze politikasýný “serüven” olarak gören bizim meslektaþlarýn.... Yarattýklarý “þehir efsanesi” Tel Aviv’den Ankara’ya açýlan bir telefonla tarih oldu!..

Hemen hatýrlatalým: Türkiye-Ýsrail iliþkilerinde yaþanacak normalleþme süreci, Arap Devrimi’nin normal zemine oturmasý, özellikle de Suriye’de akan kanýn bir an önce durdurulmasýný saðlayacaktýr. Ýsrail’in, Amerikan ve Avrupa yönetimlerini de etkileyen tedirginliði, ancak, Türkiye’nin “bölgesel garantör” olarak bütün baþkentlerde kabul edilmesiyle aþýlabilecek bir sorundur.

Koru’nun haykýrýþýna katýlýyorum...

“Özür”den sonra Ýsrail basýnýnýn Ýngilizce internet sitelerini takip ediyorum, kimse, atýlan adýmýn Ýsrail için bir yenilgi, Türkiye açýsýndan zafer olduðunu belirterek kendi tarafýna yüklenmiyor. Netanyahu’yu sevmeyen Haaretz gazetesinde yer alan yorum “Erdoðan-Netanyahu yakýnlaþmasý: Çýkarlar ego ve siyaseti yendi” baþlýðýný taþýyor. Soðukkanlý, bölgedeki geliþmelerin iki devleti görüþmeye zorladýðýný belirten bir yorum. Ýsrailli meslektaþlar, atýlan adýmý,  ülkelerinin uzun vadeli ulusal çýkarlarý açýsýndan deðerlendirmeyi, Netanyahu’yu da  hedef tahtasýna oturtmamayý tercih etmiþler. Belli ki ülkenin siyasi kadrolarý da ayný yaklaþým içindeler.

Bir de, bizde Nevruz sonrasýnda patlak veren hava...

30 yýl içinde çözülmüþ olmasý gereken bir sorunu bugün çözmeye çalýþýrken memlekette estirilen, “vatan elden gidiyor” rüzgarý...

40 bin Kürt genci daðlarda ölmüþ,  Toplam 23 bin 234 asker, polis, korucu, bölgede görev yapan kamu görevlisi, masum sivil vatandaþ þehit,  11 bin görevlisi  gazi olmuþ, 100 milyarýn üzerinde mali kayýpla Türk ekonomisi patinaja girmiþ, Türkiye, terör örgütünün içine sýzan yabancý istihbarat teþkilatlarý ve müttefik görünen ülkelerin gayretleriyle teslim alýnmaya çalýþýlmýþ, demokrasisi sakatlanmýþ...

Þimdi, bu oyun bozulurken, dört bir yandan, “savaþa devam” çýðlýklarý!...

30 yýl önce bu kanlý çatýþmayý baþlatan adam, “belli ki silahla hiçbir þey olmuyor” derken, sokaktaki Kürt vatandaþ, meydanlarý doldurup çok arzu ettiði “barýþ iklimine” kavuþmanýn mutluluðunu yaþarken bu neyin “savaþ tamtamýdýr...”

Oysa bu ülkenin ordusu, kaç kez, “ben terörü kontrol altýnda tutuyorum ama, sorunun çözülmesi için sivillerin mutlaka siyasi, ekonomik, sosyal reform yapmasý gerekiyor” açýklamasýna imza atmýþ...

Bu nedenle, Fehmi Koru’nun haykýrýþýna katýlýyorum.(Duymasý gerekenlere haykýrýyorum, Star, 23.Mart.2013)

Estirilen “milliyetçilik rüzgarý”, ortak kader için birlikte barýþ içinde yaþama kararlýlýðý gösterdiðimiz Kürt nüfusu doðrudan hedef alýr hale geldi.

Büyük milletler, geleceklerini kurarken, büyük millet gibi davranmalýdýrlar. Sakin, vakur, muhataplarýnýn içinde filizlenmiþ radikal düþünceleri aþan kararlýlýkta...

Aksi halde, Diyarbakýr Meydaný’na Türk bayraðý sokmayan çið bir düþüncenin seviyesine düþmüþ olurlar...

“Büyük millet” olduðumuza inanýyorsak, ona göre davranacaðýz.

Eðer, Türk milliyetçiliðini,  etnik bir çatýþmanýn cephesi yapmayý planlýyorsanýz, dönün, Þeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihatlarýný bir kez daha okuyun... “Ey oðul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Þunu da unutma; insaný yaþat ki devlet yaþasýn.”