Türkiye'nin ‘Suriye sancýsý' yeni bir merhale eþiðinde

Son birkaç aydýr, Baþkan Erdoðan, 'Mâlum emperyalist odaklarýn siyasetlerine paralel olarak Suriye'den Türkiye'ye yönelik ve giderek artan tehditlere karþý daha büyük bir harekâta geçilebileceðini söylüyordu. Erdoðan bu sözlerini dün, Malazgirt-1071'ýn 951. yýldönümü için Bitlis-Ahlat'ta yapýlan törenler esnâsýnda tekrar ifade etti.

Ýçerde, muhalefet lideri konumlu olan -kendisinin de severek benimsediði isimlendirmeyle- Bay Kemal, 'Sen de biliyorsun ki yapamayacaksýn, niye söylüyorsun.' gibi laflar ederek, aslýnda 'kendilerinin neleri yapamayacaðýný, emperyalist güçlerin karþý çýkmasý halinde geri oturacaðý'ný da ilân etmiþ, emperyalist odaklara 'yeþil ýþýk' yakmýþ oluyordu.

Halbuki, Erdoðan'ýn söz konusu ettiði 'harekât' zâten vardý. Amerika, Rusya ve diðerlerinin karþý çýktýklarý öyle geniþ çaplý bir harekât, buhraný zamana yayarak, kesintisiz ve etkili bir þekilde devam ediyor ve hattâ, Kuzey Irak'taki Kandil Daðý, neredeyse gücünü yitirdi. Ama Suriye'de geniþ bir cebheye yayýlma imkâný bulan terör örgütleri, Türkiye'nin asýl hedefi haline gelmiþ bulunuyor.

Bu, tabiî de.

Çünkü B. Amerika'nýn 2005-2009 arasýndaki dýþbakanlarý'ndan ve önemli stratejistlerden sayýlan Condolisa Rice, 'Ortadoðu'da sýnýrlarýn deðiþmesi gerektiðini, 100 yýl öncelerdeki sýnýrlarýn bugünün gerçeklerine uygun olmadýðýný' açýkça söylemiþti.

Bugün karþýlaþýlan sancýlý tablonun, Rice'ýn bu yaklaþýmýna göre yapýlmak istenenlerin en fazla da, Türkiye'nin coðrafî sýnýrlarý üzerinde oynanmak istendiðini anlamamak için, kör olmak gerekir.

Asýl hedefin, her þeyden önce, 'Ýsrail rejiminin varlýðýnýn korunmasýnýn asýl meseleleri olduðu' konusunda, Amerika, Rusya ve diðerleri hemfikirdirler. Bunun için de bölgedeki devletlerin ve devlet olmaya özendirilen örgütlerin veya halklarýn birbiriyle daha bir boðuþma içinde olmasý lâzýmdýr. Halklarýnýn desteðine dayanmayan, darbe yöntemleriyle halklarýnýn baþýna musallat olan rejimlerden birinin devrilmesi, 'Domino taþý' etkileþmesinde olduðu gibi nicelerini de etkileyebilirdi.

*

Ve, 2011 yýlýnýn bahar aylarýnda Tunus'ta baþlayýp, 24 yýllýk Zeynelabidin bin Ali rejiminin ve Mýsýr'daki 30 yýllýk Husnî Mübarek ve Yemen'de 34 yýllýk Ali Abdullah Sâlih, Libya'da 42 yýllýk Muammer Ghaddafî rejimlerinin birkaç ay içinde ve dünyayý hayrete düþürecek süratlerle yýkýlmasýna bakarak; Suriye'de, 1970'lerden itibaren ülkede, sýrtýný da, yüzde onluk bir inanç grubuna dayayarak tam bir katý diktatörlük uygulayan 'Baas /(Diriliþ/ Renaissance) partisinin kolayca devrileceði tahmininde bulunanlar bizde de vardý.

-5 milyon kadarýnýn sýðýndýðý Türkiye baþta olmak üzere- nüfusunun yaklaþýk üçte birinin çeþitli coðrafyalara kaçmak zorunda kaldýðý Suriye rejiminin bu kadar devam edebileceði tahmin edilmiyordu, herhalde.

Evet, bu konuda, Rusya, Ýran ve Amerika'nýn, Suriye üzerinde 'nüfuz ve 'defacto / fiilî hâkimiyet alanlarý oluþturmalarý ve Suriye rejiminin bu durumu kabullenmesinin de etkili olduðu' açýktý. Ama bu noktada, Baas ideolojisi ve partisinin, ele geçirdiði iktidarý kolaylýkla terletmeyeceði gerçeðinin de göz önüne alýnmasý gerekirdi.

Çünkü Irak ve Suriye'de iktidar ele geçiren Baas Partileri, Osmanlý'nýn son dönemindeki Ýttihad ve Terakki Cemiyeti'nin ve de onun uzantýsý olan Kemalistlerin yöntemlerini takib ediyorlardý. Bizdeki 'ana Kemalist parti'nin devletin etkili yerlerinden gitmemek için 100 yýldýr direniþi gibi, Saddam Huseyn liderliðindeki Irak Baas Partisi kadrolarýnýn ve ancak 35 yýl sonra, ve Suriye'de, iktidarý ayný þekilde darbe yoluyla ele geçiren Hâfýz Esed liderliðindeki Baas Partisi'nin ve o ölünce yerine geçen oðlu Beþþar'ýn ve hâkeza onu kuþatan Baasçý kadrolarýn nasýl direndiði de gözden ýrak tutulmamalýydý. Çünkü Baas Hareketi, evet, Ýttihad ve Terakki yöntemleriyle hükûmet eden, karþý çýkanlarý ezip geçmeyi þiar edinen Kemalist uygulamalarýn 'arabic versiyonu'dur. Onlarý toptan söküp atmanýn o kadar kolay olmayacaðý açýktý. Bizde de öyle olmadý mý?

*

Þimdilerde, Türkiye'nin Suriye siyasetinin yanlýþ ve bunun sorumlusunun da Davudoðlu olduðu anlatýlýyor, sýkça. Halbuki özü itibariyle o siyaset, Erdoðan Türkiyesi'nin siyasetiydi. Yani, takib edilmekte olan Suriye siyaseti henüz de özü itibariyle aynýdýr.

Hattâ, Türkiye'nin Suriye konusunda geç bile hareket ettiði söylenebilirdi. Çünkü Suriye'yle hiç bir sýnýrlarý olmayan Amerika 10 bin km, Rusya 3 bin km, Ýran da 300 km. uzaklardan gelip Suriye'de kendilerine 'üss'ler kurmuþken; kendi güneyindeki Suriye'yle var olan 910 km.lik ortak sýnýra raðmen Türkiye, ülke ve halkýnýn bütünlüðüne karþý bir kanlý tuzak kurulurken, temellerine dinamit konulmasýna seyirci kalamazdý. Çünkü sahneye birçok terör örgütleri sürülmüþ ve bu örgütler, baþta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, Ortadoðu coðrafyasýnýn yeniden þekillendirilmesinde söz sahibi olmak isteyen güç odaklarýnca büyük malî imkânlar, askerî techizât ve silahlar ve de propaganda gücüyle donatýlmýþlardý.

Bu örgütlerin ve arkalarýndaki güç odaklarýnýn asýl hedeflerinin de Türkiye olduðu açýktý. Ki dahasý, Beþþar Esed, birkaç yýl önce bir Ýran gazetesine verdiði mülâkatta, Suriye'nin kuzey sýnýrlarý boyunca, Kürdçü örgütleri silâhlandýrarak, Türkiye'yi meþgul etmeyi baþardýklarýný itiraf ediyor ve ayrýca, muhtelif medya organlarýna verdiði röportajlarda da, 'Erdoðan'la eskiden dost olmalarýna raðmen, onun Ýkhwan kafalý olduðunu, kendilerinin ise, laikliðin bölgedeki en tavizsiz bir laik rejim olduklarýný' belirtiyordu.

Evet, Suriye'de yuvalanan çok yönlü þeytanî koalisyona karþý, Türkiye, kendi varlýðýna kasd eden bir beynelmilel entrika çarkýnýn diþlerini kýrmak zorundadýr. 951 yýl önce bugün, 26 Aðustos 1071'de, Müslümanlara Anadolu coðrafyasýnda nasib olan hâkimiyetin mânasýný kavramak, hayýrlý bir vesiledir.

*